Ben yazımı bitirmek için bilgisayarımın başındayken, kızım Pia Ömrüm, bir elinde bebeği, diğer elinde pembe tarağıyla yanıma geldi ve “Babaaa, küçükken, senin de bebeğin var mıydı?’ diye sordu. Ben bu hiç beklemediğim soruya ne diyeceğim düşünürken, o da zeytin gözlerini açmış, cevabımı bekliyordu.
Aslında cevabım hazırdı. Hemen “Hayır kızım, benim bebeğim hiç olmadı. Çünkü erkek çocuklar bebeklerle oynamaz.” diyebilirdim ama boğazımda düğümlenen o kelimeleri çözüp de dışarıya atamadım. Pia cevabımı merak ediyordu. Sahi, neden benim de bebeğim olmamıştı ki? Neden, benim gibi, diğer erkek çocukluklar da hep bebeksiz büyümüşlerdi?
Pia Ömrüm’ü kucağıma aldım.
Ne yapmak istediğimi anlamış gibi, elindeki tarağı bana uzattı. Ben de, o hiç elinden düşürmediği bebeğinin saçlarını taramaya başladım ve “Güzel kızım, sana bir masal anlatayım, ister misin?’ diye sordum. Yüzünde rengarenk çiçekler açtı “Eveeetttt babaa evett, isterimmm’’
“Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, kocaman bir sarayda yaşayan çoookkk güzel bir prenses varmış. Bu prensesin babası, yani ülkenin kötü kralı, halkını üzer, insanlara kötü davranırmış. Her ne kadar, prenses bu durumu içine sindiremese de, korkusundan babasına bir şey diyemez, susarmış. Gel zaman git zaman, bir ejderha, bizim upuzun sarı saçlı, ay yüzlü, yıldız gözlü prensese aşık olmuş. Gönül bu ya, prenses de ejderhayı çok sevmiş.
Prenses ile ejdarhanın herkesten gizledikleri bu aşk iyimiş hoşmuş ama ortada çok önemli bir sorun varmış. Tek dileği, prensesle evlenip, ömür boyu onun sırma saçlarını taramak olan ejderha, prensesese yaklaşamıyormuş. Çünkü ağzını açıp, prensese bir şey demeye kalksa, dudaklarının arasından çıkan ateş prensesi bir anda küle çevirirmiş.
Ejderha ile prenses arasındaki gizli aşkı duyan kral öfkeden deliye dönmüş ve kızını zindana kapatmış. Ejdarha da kralın bu yaptığını duyunca çok sinirlenip bütün ülkeyi ağzındaki alevlerle ateşe vermiş, taş taş üstünde bırakmamış ve insanlara “O kralınıza söyleyin, prensesi zindandan çıkarsın ve bana versin. Ben prensese kavuşuncaya ve saçlarını tarayıncaya kadar, benden size rahat yok. Öfkemden daha çok çekersiniz, benden söylemesi’ diye kükremiş.
Halk saraya koşup krala durumu anlatmış. Kral da ‘Demek, bu ejdarha bozuntusu benim kızımın saçlarına aşık olmuş. Öyleyse, ben de onun saçlarını keserim. Eee, saç yoksa, aşk da olmaz. Ejderha ne yapsın kel prensesi, çeker gider. Biz de ondan kurtulmuş oluruz.’ demiş, kızının o güzelim sarı saçlarını kökünden kestirmiş ve ardından da muhafızlarına “Varın ejderhaya söyleyin, gelip prensesi alabilir.” diye haber yollamış.
Saçsız kalan prenses, ejdarhanın kel bir prensesi sevmeyeceğini düşünüp, üzüntüsünden mahvolmuş. Bu sırada, kralın haberini duyan ejderha da prensesi alıp götürmek için, sevinç içinde saraya girmiş ama girmesiyle beraber, bir de ne görsün. Prenses, kralın tahtının yanında, yere çökmüş ağlıyor. Ve…ve…ve prensesin saçları da yok!
Kral keyif içinde, ejderhanın vereceği tepkiyi bekliyormuş. Ejderha önce hiçbir şey dememiş, ağır adımlarla prensese yaklaşmış ve cebinden çıkardığı küçük gümüş bir tarakla prensesin olmayan saçlarını taramaya başlamış. Kral ve yanındakiler ne olduğunu anlamamışlar. Prenses de olup bitenleri şaşkınlıkla izliyormuş. Başını kaldırıp, merakla ejderhaya bakmış.
Ejderhanın gözyaşları gümüş tarağa damlıyormuş.
Ejdarha gözyaşlarını silmiş ve prensesi elinden tutup kaldırmış. Kendi kendine ‘Prenses benim için saçlarından olduysa, ben de ona sesimi kurban edeceğim. O ateşimden, alevimden zarar görmesin diye, o benim yanımdayken, ölene kadar susacağım.’ demiş ve ağzını sonsuza kadar kapatarak, prensesle beraber saraydan ayrılmış.
Kral, aşıkların arkasından “Nasıl…Ama nasıl olur?!…Bu aptal ejderha kör mü, kızımın saçlarının olmadığını görmüyor mu?” diye hiddetle bağırınca, kalabalığın içinden bir ihtiyar öne çıkıp kralın yanına gelip ‘Ah kralım ah!’ demiş. ‘Siz hesabı kitabı yanlış yaptınız, en önemli olan şeyi unuttunuz. Aşık, sevdiğine, gözüyle değil, gönlüyle bakar. Gönül gözü, yoku var, uzağı yakın, kötüyü iyi eder. Gönül gözüyle bakan aşık, sevdiğinin olmayan saçlarını tarar, hatta o olmayan saçları örer. Prensesimiz ile ejdarhanın aşkı başka bir şey kralım. Ne sizin aklınız erer, ne de bizim.’
Aşkın, sevginin ve inancın ferman dinlemediğini anlayan kral utanç içinde başını eğmiş.
Pia Ömrüm nefes almadan beni dinliyordu.
“Veee güzel kızım, şimdi senin sorunun cevabına da gelirsek…Üzgünüm ama evet, benim hiç oyuncak bebeğim olmadı. Sadece benim değil, diğer erkek çocukların da bebekleri olmadı. Çünkü bizim sadece araba silah, sapan, top ve topaçlarla oynamamıza izin verilmişti. Oysa oyuncakların erkeği kızı olmaz… Keşke bizler de zamanında bebeklerle oynamış olsaydık. Keşke biz de o bebeklerin saçlarını tarayabilseydik, onlara mama verebilseydik, altlarını değiştirip, uyuturken ninniler söyleyebilseydik…Ne güzel olurdu değil mi? Bebeklerimize masallar anlatsaydık, onları dışarı götürseydik, hasta olmasınlar diye üstlerini örtseydik… Ahh, keşke Pia’m keşke..Belki bu sayede, bu dünya da böyle kötü bir yer olmazdı.
Şimdi bizler o çocukluğu geride bırakıp büyüdük ama gel gör ki, sevdiklerimize usulca dokunmayı, onları incitmeden sevmeyi, acılarını, ağrılarını, dertlerini anlamayı bile beceremiyoruz. İlle de bizim olsunlar, bizim istediğimiz gibi olsunlar istiyoruz ve bunu da sevmek sanıyoruz. Sevelim derken, kırıp döküyoruz, sevmeyi elimize yüzümüze bulaştırıyoruz.
Oysa, mssaldaki ejdarha aşık olduğu prensesi saçları yokken de çok sevdi. Prenses de, hiç düşünmeden, ölene kadar kendisiyle tek kelime konuşamayacak olan ejderhayla hayatını birleştirdi. Çünkü sevgi böyle bir şey kızım. Olmasa da, sevebilmek…Eksiklerine ve hatalarına rağmen sevebilmek…Her şeye rağmen sevebilmek…
Elbette, bütün bu anlattığım olumsuzluklar, benim oyuncak bebeklere geç kaldığım anlamına gelmesin. Eğer uygun görürsen, vakit buldukça, ben de senin bebeğini sevebilirim, onunla ilgilenebilirim, konuşabilirim. Ne dersin kızım?”
Pia Ömrüm önce gülümseyerek kucağımdan indi, bebeğini ve tarağı yavaşça avuçlarıma bıraktı. Sonra da, kapıya doğru giderken durdu ve geri dönüp “Bebeğim beni özleyebilir baba. Hani olur da ağlarsa, ben içerideyim ama çağırırsan, hemen gelirim, tamam mı” deyip odadan çıktı.
Elimde Pia’nın bebeği ve pembe tarak…
Pia Ömrüm bana “Bebeğim beni özleyebilir baba. Hani olur da ağlarsa, ben içerideyim ama çağırırsan da hemen gelirim, tamam mı” derken, aslında “Baba ben bazen kötü zamanlar yaşayabilir ve işin içinden çıkamayabilirim. Hani olur da, ağlar ve seni çağırırsam, hep buralarda ol e mi?” demek istemişti.
Piam…Ömrüm… Gün olur, ağlarsan ve beni çağırırsan, ben hep ama hep buralardayım kızım. Cebimde senin için taşıdığım bir pembe tarak…
t a m e r d u r s u n