Salgından bu yana yılın büyük bir bölümünü çocukluğumun geçtiği topraklarda geçiriyorum. Elli yıl öncesine kadar buralarda yaşardım. Çam ormanlarıyla kaplı bu bölgede koyunlarımı kuzularımı otlatır, mevsimine göre gündüz veya gece avlarına çıkardım. Yürüyüşlerim sırasında hep ormanların içerisinden geçen patikaları kullanırdım. Tıpkı bir ülkenin karayolları ağı gibi, ormanların içerisinde de bir patikalar ağı vardır. Bazıları yakın köylere ve su değirmenlerine giden ana patikalar, bazıları ise sadece ilerdeki otlaklara giden koyun ve keçi sürülerinin kullandıkları tali patikalardır. Patikaların kesiştiği veya birbirinden ayrıldığı kavşak noktaları bile vardır.
Koyunlarım bu dar patikalarda tek sıra halinde giderlerdi. Sıranın başıyla sonu bir türlü görünmezdi. Ancak bazılarının boyunlarındaki çanların tıngırtısından orada olduklarını anlardım. Köpeğim Akman ile birlikte koyunların güvenliğinden sorumluyduk. Akman genellikle sürünün en önünde ben ise en sonunda yürürdüm. Bazen de ikimiz birlikte sürünün ortasında yürürdük. Yüksek tepelerin aralarındaki bu kestirme patikaları kullanarak kolayca otlaklara ulaşırdık.
Çam ormanları arasında küçük çimenlik düzlükler vardı. O düzlüklere çıkınca sürünün tamamını yine toplu halde bir arada görmek mümkün olurdu. Bazen de bu çimenliklerin bir köşesinde ateş yakar, hem ısınır hem de öğle yemeğimizi yerdik.
Bir zamanlar gözü kapalı cirit attığım bu ormanlarda şimdilerde ne zaman yürüyüşe çıksam mutlaka kayboluyorum. Yürümekte olduğum patikanın önü ya kocaman bir çam ağacı ya da geniş bir çalı kümesi tarafından kesiliyor. Ormanların aralarındaki çimenlik düzlükler çoktan kaybolmuş. Avucumun içi gibi iyi bildiğim patikalar ise kullanılmaya kullanılmaya çıkmaz sokaklara dönmüş.
Elli yıl sonra anladım ki meğer ormanlar yürürmüş. Çam ağaçları da dâhil olmak üzere pek çok ağacın tohumları rüzgârlarla uzaklara savrulur, toprağa karışanlar bulundukları yerde genç fidanlar olarak yeniden dünyaya gelirlermiş. Sincap gibi bazı hayvanlar da kışlık yiyecek stoku yapmak için toprağa gömdükleri tohumların çoğunu bulamazlarmış. Böylelikle ormanların gelişmesine katkıda bulunurlarmış.
Yani biz insanlar ormanlarımızı geliştirmek için hiçbir şey yapmasak da onlar yine de gelişmeye ve genişlemeye devam ederlermiş. Yeter ki bizler birkaç gram altın veya birkaç metreküp mermer uğruna ya da deniz manzaralı tatil köyleri ve resort oteller uğruna onları kesip yok etmeyelim. Daha da kötüsü, haylaz bir sigara izmariti ile onları yakıp kül etmeyelim.
Orda bir orman var uzakta. Gezmesek de tozmasak da o bizim oksijen depomuzdur. Ormanlarımızı sevelim ve koruyalım. Sevgilerimle…
Necati KüçüK
( Az Efe )