Yalnızdı Nazım Efendi,
kendi sessizliğinde yalnız.
Kalbi nasır tutmuş,
gözleri uykuya hasret.
Hayalleri bile yalnız.
Düşleri, eskimiş bir kasetin sararmış şeridi gibi
takılıp kalmıştı geçmişin dehlizlerine.
O mu ihanet etmişti zamana,
yoksa zaman mı ona?
Tek dostuydu hatıralar,
bir zamanlar renkli olan,
şimdi toz tutmuş fotoğraf albümlerinde
nefes alıyordu eski yaşanmışlıklar.
Gelecek, sisli bir yazıydı takvimde.
Umutlar, rüzgârda savrulan yapraklar gibi
tek tek kopmuştu daldan.
Kelimeler anlamını yitirmiş,
kanatları kırılmış bir kuştu ruhu.
Zaman, akmayı unutmuştu.
Bir gün kaç saatti?
Dakikalar uzun
Saniyeler, saymakla bitmiyordu.
Kulakları, kapı zilinde bekleyişe durmuştu.
Telefon çalmıyor,
yalnızlık uzuyordu.
Bir zamanlar cıvıldayan sesler,
şimdi ihanet etmiş gibiydi.
Dost sandıkları,
bir bulut gibi dağılmıştı gökyüzünden.
Kahkahalar, şen kalabalıklarla birlikte
ufkun ötesine göçmüştü.
Saatin tik takları,
deli ederken usul usul,
bir kez daha sarıldı o albüme.
Ve gözlerini kapadı usulca…
Geçmişin gölgelerinde
Eriiyip yok oldu
Nazım Efendi.
ŞEBNEM ARICI