Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
8°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

MÜZİK TUTKUSU

MÜZİK TUTKUSU
25 Haziran 2022 00:46
461
A+
A-
Müzik Tutkusu – Necati Küçük

MÜZİK TUTKUSU

Egenin bir dağ köyünde yaşıyorduk. Beş yıllık ilkokulun son sınıfta okuyordum. Akşamüzeri okuldan çıkmış, köyümüzün dar sokaklarından geçerek aşağı mahalleye doğru iniyordum. Tek katlı bir evin toprak damının üzerinden, kulağımın pek de alışık olmadığı hoş nağmeler geliyordu. Merakımı yenemeyerek toprak damın üzerine uzanan portatif ahşap merdivene tırmanmaya başladım.

En üst basamağa geldiğimde, asma hereğinin altındaki bir sandalyeye oturmuş genç bir adamın kucağındaki bir müzik aletini tıngırdattığını gördüm. Aletin su kabağına benzeyen kocaman bir gövdesi ve uzun sapı vardı. Sapın en ucunda göz alıcı rengârenk bir püskül sallanıyordu. Püskülün yakınlarında tellerin bağlı olduğunu düşündüğüm bazı kulakçıklar vardı. Köyümüzdeki düğünlerde davul, zurna, cümbüş, keman ve darbuka görmüştüm. Bu alet hepsinden farklıydı. O günlerde hapse girip çıktığını duyduğum için bu delikanlının yanına fazla yaklaşmadım. Ben tırsık tırsık uzaktan bakarken o da beni görmemiş gibi yaparak aletini tıngırdatmaya devam ediyordu.

Genç cumhuriyetimiz o yıl ellinci yaşına basmıştı. Köyümüzde elektrik olmadığı için varlığını bildiğimiz ama kendisini henüz görmediğimiz televizyon ile daha tanışmamıştık. Yani, köyümüzün dışındaki dünya hakkında fazla görsel birikimimiz yoktu.

Köyün yakınlarında bir bağ damında oturuyorduk. Evimize dönünce enişteme köyde gördüğüm gövdesi yarım su kabağına benzeyen müzik aletinden bahsettim. O müzik aletine kısaca saz ya da bağlama denirmiş. Su kabağına benzeyen gövdesi aslında ardıç, kestane ya da dut gibi sert karakterli ağaçlardan oyularak yapılırmış. Ama eniştem askerdeyken “Kabak Kemani” de görmüşmüş. Kabaktan keman olduğuna göre saz da olabilirdi. Bizim evde su kabağından bol bir şey yoktu. Karar verdim. Kendime bir saz yapacaktım. O günkü koşullarda ailemin bana bir saz almasını beklemiyordum çünkü.

Oldukça sağlam görünen henüz oyulmamış büyükçe bir su kabağını anneme çaktırmadan evden kaçırdım. Sapının üst kısmından köy ekmeği gibi bir bölümü kesip çıkardıktan sonra içindeki çekirdekleri boşalttım. Çoban çakısıyla kolayca kesilip işlenen bilek kalınlığındaki bir kavak odununun bir yüzeyini yontarak düz hale getirdim. Çoban çakısı ile yaptığım kulakçıkları, sapın uç kısmına küçük burgu ile açtığım deliklere taktım. Sonra bu sapı su kabağının sap deliğinin içerisinden geçirerek tabanına kadar oturttum. Sazımın şekli biraz ortaya çıkmıştı. Evimizin tavan arasında bulduğum eski dağarcıklardan kesip ıslattığım bir keçi derisini, hamur ile sazın düz olan gövdesine yapıştırdım. Pek şık ve estetik görünmüyordu ama şöyle uzaktan bakınca saz olduğu belliydi.

Bu arada sazın telleri ve tezenesi için araştırmalarım devam ediyordu. Bir çoban arkadaşım, yakınlardaki eski bir yol şantiyesinde bazı kablolar bulduğunu, o kabloların içerisinden bakır ve çelik teller çıktığını söylemişti. Bir sabah erkenden kalkıp evimizin birkaç yüz metre uzağında oturan arkadaşıma giderek bahsettiği kabloyu alıp geldim. Kablonun dışındaki plastik kılıfı bir güzel soydum. İçerisinden bir adet çelik tel birkaç adet de sarı bakır tel çıktı. Saz sapının dip kısmına çaktığım küçük cam çivilerine bağladığım tellerin birer ucunu saz kulakçıklarına bağlayarak gerdirmeye başladım. Çelik tellerin kalın, bakır tellerin de ince ses vereceğini düşünüyordum. Ama bakır teller daha gerilmeden kopuveriyordu. Geri kalan iki adet çelik teli sazıma takıp iyice gerdirdim. Tellerin sazın gövdesine değmemesi için bir eşik yaparak tellerin altına sıkıştırdım.

Bu arada gerçek tezene ya da mızrabın kiraz ağacının oldukça sağlam ve esnek olan kabuklarından yapıldığını öğrendim. Bizim oralarda pek kiraz yetişmiyordu. Ama koyun güderken görmüştüm. Bir köylümüzün bahçesinde kiraz ağacı vardı. O gün koyunlarımı o taraflara sürerek komşunun bahçesinden biraz kiraz ağacı kabuğu kesip eve getirdim. Çoban çakısıyla incecik yontarak yaptığım mızrap ile sazımı tıngırdatmaya başladım. Çok güzel ses veriyordu. Telleri farklı miktarda gerdirerek iki farklı ses elde etmiştim. Ama teller boştayken çok güzel tınlamasına rağmen elimi sazın sapında ileri geri gezdirirken ses vermiyorlardı. Ne yaptıysam olmuyordu. Bir türlü melodi çalamıyordum. Melodi çalan bir saz yapmayı başaramamıştım. Benim için büyük bir hayal kırıklığıydı. Çok sonraları anladım ki, o gün ahşap merdivenin en üst basamağına oturmuş tırsık tırsık adama bakarken, sazın sapındaki perdeleri fark edememiştim.

Bir yıl sonra Demirci Devlet Parasız Yatılı Öğretmen Okulu sınavlarını kazandım. Okula başlarken bir mandolin getirmemiz söylenmişti. Elimde pena ve mandolinimle ilk müzik dersine girdim. Okulumuzun çok güzel bir müzik salonu vardı. Üzerinde sarı renkli sabit nota çizgileri olan kara tahtanın bir tarafında “Fazilet tohumları müzikle yeşerir.” diğer tarafında ise “Müzik, tüm dünyadaki insanların sevip anladıkları tek ortak dildir.” Yazılı panolar vardı. Müzik öğretmenimiz Piri Atalı, bizleri hem notalarla hem de ahşaptan yapılmış müzik aletinin içindeki ruhla tanıştırdı. O yıl mandolin çalmayı öğrendim. Üç yıl sonra yekpare ahşap gövdeli bir sazım, otuz beş yıl sonra da kısa saplı bağlamam oldu. O gündür bu gündür hiç elimden düşmezler. Tek bir tane sadık dinleyicim var. Hep onun için çalarım. Kendim.

Unutmayın, müzik dinlerken kulağınızın, kitap okurken de beyninizin pası silinir. Sevgilerimle…

Necati KüçüK
( Az Efe )

ETİKETLER: , , ,
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.