Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
16°C
İstanbul
16°C
Hafif Yağmurlu
Cumartesi Az Bulutlu
18°C
Pazar Çok Bulutlu
18°C
Pazartesi Az Bulutlu
20°C
Salı Az Bulutlu
20°C
MEYDANDA


Bağırdı Roman kadın, Ağustos ayının kavurucu sıcağında, Körfez’in Ağustos ayına olan korkusuna aldırmadan, aldırış etmeden, oysa halk, yaklaşmakta olan 17 Ağustos Büyük Marmara depremini hala unutmuş değildi, onca yıl geçmişti üstünden, her Ağustos ayı geldiğinde, yine depreşirdi duyguları, hatırlanırken anıları, tazelenirken acıları. 1999 dan evveli bir rüya gördü, o zamanlar orada mukim birisi, sabah ezanı ile birlikte koştu camiye, kıldı namazı ya da namaz kılmıştı onu. Sonrasında yaklaştı Hoca efendiye:
•     - Hocam!
•     - Buyur kardeşim
•     - Bir rüya gördüm?
•     - Hayrola inşallah!
Anlatmağa başladı, heyecan ve korku içerisinde:
“Hocam, rüyamda Kıyametin koptuğunu gördüm, her taraf yıkılıyordu”
Hoca, boyun büktü, ne desin garibim, öyle kolay mıydı? Tevil etmek, anlamak, açıklamak. Buyurmuştu büyük bir Allah dostu, mürşidi kamil Şeyh Ali Kara Hazretleri:
“ Kur’AN ARAPÇA, RÜYA ALLAH’ ça” diye.
Aradan bir yıl bile geçmeden, şiddetli bir sarsıntı ile sallanıyordu, ansızın bir gecenin, bir yarısında, dedi o genç:
“ Hocam ben size söylemiştim” Hoca yine boyun büktü, ne desindi? O da bir şey diyemedi zaten. İşte hayat devam ediyordu, yıllar sonrasında, kalaycı kadının sesi, yankılanıyordu, sessiz çıkmaz Körfez sokaklarında. Ağustos on yedi yaklaşıyordu, o gün de “
“ Yaklaşıyordu yaklaşmakta olan”
“Ah keşke! İnsanlarda kalaylansa idi, bakır eşyalar gibi” Diye geçirdi içinden sonra aklına bir zamanlar duyduğu bir hikaye geldi, hayıflandı kendi, kendine:
“Bayezid-i Bestami Hazretleri, büyük velilerden.Bir gün tımarhanenin önünden geçiyor.Tımarhane hizmetçisinin tokmakla bir şeyler dövdüğünü görüyor. -Ne yapıyorsun? Hizmetçi: -Burası tımarhanedir.Delilere ilâç yapıyorum. -Benim hastalığıma da bir ilâç tavsiye eder misiniz? -Hastalığını söyle. -Benim hastalığım günah hastalığı…Çok günah işliyorum.. -Ben günah hastalığından anlamam..Ben delilere ilâç hazırlıyorum. Parmaklığının arasından konuşulanları duyan bir deli,(!) Bayezid-i Bestami Hazretlerine: -Gel dede, gel! Senin hastalığının çaresini ben söyleyeyim, diye seslendi. Beyazıd-i Hazretleri, delinin yanına sokularak: -Söyle bakalım, benim derdime çare nedir? dedi.Deli (!) şu ilâcı tavsiye etti. -Tevbe kökü ile istiğfar yaprağını karıştır…Kalb havanında tevhid tokmağı ile döv, insaf eleğinden geçir, göz yaşıyla yoğur, aşk fırınında pişir… Akşam-sabah bol miktarda ye…O zaman göreceksin, senin hastalığından eser kalmaz, dedi. Bu güzel ilâcı öğrenen Bayezid-i Bestami Hazretleri: -Hey gidi dünya hey! Demek, seni de deli diye buraya getirmişler, deyip oradan ayrıldı”
Kendi kendine Vay be! Bu

2/2
Bu ilaç herkese ve her daim lazım” Kalaycı roman kadının sesi çınlıyordu, kulaklarında hala” Kalaycı, kalaycı” diye.

MEVLÜT GÜLER

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.