Kendim olmak , kendimi yakmaktan ibaret
Hepsi bu;
Naturam böyle meleğim, yanıcıyım.
Hırkamın ucunu yakmakla başladım işe,
Cansiparene savundum aşk alevini;
Yakasına gömleğimin,
Kırmızı uçlu kibritler taktım sonra,
Kızıllığım bile fiyakalı…
Çıkardım bahçeme gömdüğüm,
Pirinç çakmakları.
Umutlarımı geçirdim palan pandıras şişe:
Barbekü…
Üflense külü dağılacak petunya,
Esamesi okunmayan frezya
Gök avucunda çünkü.
Bunun için,
Ellerim böğrümde duruyorum her pozda;
Yoksa açığa çıkacak yanık izi,
Açığa alınacak son aşk emektarı yoksa.
Bunun için hep yanık, hem müptelanım
Üflense,
Melek kanadından düşecek kül yanım …
Geri sayımsız kıvılcım haresidir,
Oldum olası göz yaşlarım.
***
Hepsi karaborsa şimdi
Safî ızdırapların…
Her savruluşta yel izi,
Bakışın öyle şehla,
Öyle rüzgarlı bilakis.
Kutupsuzluk krizi.
Yanisi o ki;
Sensen mevzubahis
Yeliz bir terastan kör bir mahzene
Meftalık akıbet gerisi …
***
Bu son matine:
Noktası virgülüne esriklik portresi ;
Biraz lakerda, ançüez ;
Suflörün dilinde tüyo,
Kırılgan olanca tuluat, repliklerim kadar
Do’dan si’ye her nota falez,
Maestro…
Çal en şatafatlı besteni, erbab-ı sazende!
Sen, en türegen güfte..
Yalnız senle gülüyorum toprağın altına,
Şen şakrak , fasıldan fasıla…
YUSUF GÖKBAKAN