1922 yazında, İzmir’in yakınlarındaki Gültepe köyü, düşman işgali altında zorlu bir yaşam mücadelesi veriyordu. Savaşın getirdiği acılar arasında, köylüler umutlarını kaybetmemek için büyük bir azimle hayata tutunmaya çalışıyordu. Her sabah güneş doğarken, köyün dağlarından yankılanan tırpan sesleri, insanların tarlalarındaki çalışmalarıyla birleşiyor; karanlık günlere inat, neşeli bir atmosfer oluşturuyordu. Köydeki gençler arasında en dikkat çeken isimlerden biri Ali’ydi. Genç yaşına rağmen, kararlılığı ve pozitif enerjisiyle köyün neşesi olarak tanınıyordu. Ali, her sabah tarlasına giderken, “Yarın daha güzel günler göreceğiz!” diyerek iç geçiriyordu. Fikret, Ali’nin en yakın arkadaşıydı ve Ali’nin karamsar ruh halini dağıtan bir yan komedyen gibi davranıyordu.
-Ali, senin bu iyimserliğin beni bile etkiliyor! Dedi. Köyde bir akşam, yaşlı Hatice Nine gençleri topladı.
-Evlatlarım, diye seslendi,
-Her zorluğun bir sonu vardır. Biz bu topraklarda atalarımızdan beri yaşıyoruz. Düşman ne kadar güçlü görünse de biz bir araya gelirsek her zorluğu aşarız! Nene’nin gözleri, gençlerin umut dolu yüzlerinde parıldıyordu. Köyün cesur ve akıllı kızı olan Elif,
– Nene, düşman nasıl defedilecek? diye sordu. Fikret,
-Ama onlar bizden daha güçlü! diyerek endişesini dile getirdi. Ali, kararlılıkla yanıt verdi;
-Bir plan yapmalıyız! Düşmanın dikkatini dağıtacak bir gösteri düzenleyelim! dedi. Köylüler bu fikri benimseyerek hemen hazırlıklara başladılar. Gösteride, düşmanı alaycı bir dille taklit edeceklerdi. Elif, kostümleri yapmaya başladı; Fikret ise en komik hikâyeleri hazırlamak için kolları sıvadı. Tüm köy, bu etkinlik için bir araya gelerek dayanışmanın örneğini sergilemekteydi. Günler geçtikçe, köydeki herkes heyecanla gösteri gününü bekliyordu. Ali, tarladaki işlerin yanı sıra kostüm yapımıyla ilgilenirken, Elif ve Fikret de sahne için şarkılar ve danslar hazırlıyordu. Gösteri günü geldiğinde, köyün meydanı kalabalıkla dolup taştı. Gültepe’nin yaşlısı genci, kadını erkeği, herkes bu etkinliği izlemek için sabırsızlanıyordu. Gençler sahneye çıkarak, düşman askerlerini komik bir şekilde taklit etmeye başladılar. “Düşmanın gözüne giren şalgamı çalmaya çalışıyoruz!” diyen Fikret, köylüleri kahkahalarla güldürüyordu. Ali, en komik hikâyelerini anlatırken, köylüler alkışlarla destek veriyor; Hatice Nine’nin gözlerindeki gurur, gençlerin gösterisine yansıyan bir ayna gibiydi. Gösterinin sonunda, köyün yaşlıları ve çocukları da sahneye çıkarak dans etmeye başladı. Hatice Nine, gençlerin performansından etkilendiğini ve umudun yeniden doğduğunu söyleyerek onları tebrik etti.
-Sizler bu köyün geleceğisiniz. Birlikte hareket ettiğimiz sürece her zorluğu aşabiliriz! dedi. Ali güçlü bir sesle yineledi,
-Birlikte olduğumuz sürece her zorluğun üstesinden gelebiliriz! O gün Gültepe köyünde herkesin yüzünde bir gülümseme vardı. Düşmanın baskısı altında bile umutlarını kaybetmeyen köylüler, dayanışmanın ve birlikte olmanın gücünü bir kez daha hissetmişti. Kırılan zincirler, köydeki her kalbin özgürce atmasına vesile olmuştu. O günün akşamında, köyün meydanında gençler ve yaşlılar, işgalin getirdiği acıları unutarak dans ettiler. Şarkılar, kahkahalar, umut dolu bir geleceğin habercisi gibiydi. Gültepe köyü, sadece bir işgal altında yaşamıyor; aynı zamanda geleceğin mücadelesini veriyordu. Düşmanın ne kadar güçlü olduğu, köylüler için artık önemsizdi. Onlar, birlikte hareket ettiklerinde her zorluğun üstesinden gelebileceklerini biliyorlardı. Gökyüzündeki yıldızlar gibi parlayan umut, Gültepe’nin her köşesinde hissediliyordu. Düşman ne kadar güçlü görünse de, Gültepe halkının kalbindeki sevgi ve dayanışma, onlara her zaman güç veriyordu. Ve bir gün, bu karanlık günler geçecek; güneş yeniden doğacaktı.
Umut Meriç Berberoğlu