Hakverdi Emmi
Oraktan, düvenden, patozdan geçtin,
Ağustos ayında çok tırpan biçtin,
Yandı kara bağrın, kor gibi yandı
Kesekli ayranı tasınan içtin.
Omcaya vurmadan bağı belledin,
Göze açtın; otu, çöpü elledin,
Kuşluk ile ikindinin arası
Yorulunca bir cuvara telledin.
Dağda gezdin, örüm güttün, yabanda,
Kesilmedik yer kalmadı tabanda,
Bilen bilir bilmeyeni neyleyim
Elinin izi var kara sabanda.
Tüccar iken koyun sattın, at sattın,
Canın sıkılınca tabanca attın,
Kimse üzerine gelmedi amma,
Bu sefil hayatta çok acı tattın.
Bir zaman katırla bir zaman yaya,
Gidip gübre saçtın kıraç tarlaya,
Tohumu atınca elini açıp
Yürekten yalvardın buluta, aya.
Duvar ördün kerpiç ile taş ile,
Yağmur yağdı eve koştun yaş ile,
Bazen dürüm dürdün yavan da olsa
Karnını doyurdum yağsız aş ile.
Gün geldi kendine küfür savurdun,
Gün geldi gönlünü kendin kavurdun,
Altmışında saç kalmadı başında
Çabuk çöktü elin, yüzün, avurdun.
Oğlun, kızın oldu yalnızdın yine,
Yüzün gülse bile kavruldu sine,
Doktora inandın hasta olunca
İtibar etmedin şeytana, cine.
Konuya komşuya vermedin zarar,
Niyetler bozuktu, bozuldu ayar,
Hak batıl olunca hava puslandı
Asıldı boynuna kin dolu karar.
Hakverdiyim diye haram yemedin,
Dedikodu, iftira ne bilmedin,
Yanılıp, yenilip elin yanında
Gözlerinden bir damla yaş silmedin.
Tutulmaz olunca yoruldu sözün,
Tütmüyor bacanda dumanın, közün,
İpekli diyor ki, Hakverdi emmi
Gün geldi senin de yumuldu gözün,
Mevla’ya kavuştu tertemiz özün…
dört mart iki bin yirmi dört’ ankara