Saygıdeğer dost elektronik mailini aldım. Daha açıkçası mail olarak gönderdiğin uzun mektubunu aldım. Mektubunda yazılar kolay okunuyordu. Yazının satırları birbirine karışmıyordu. Satırlar birbirine yalpa vursa da sıraları birbirini tutuyordu. Ve şükrediyorum ki, senden mektup gibi bir e-mail aldım. Biliyorsun yalnızlık zor. Yalnızlık bir felakettir. Yalnızlık, kendi kendisiyle yaşayan ölüdür. Yaşam ise; işkencedir. Dostların kaybolduğu, seslerin yok olduğu, güzelliklerin sırt çevirdiği düşman bir dünyadır yalnızlık. Yalnızlığı bütün mazereti ile hissetmek dayanılmaz bir felaket. Benim için yalnızlık bir zilletler zinciri oldu zaten. Kabiliyetlerimi yalnızlığıma yüklemem de teselli etmiyor artık. Zaten yalnızlık bütün felaketleri meşrulaştırıyor bir yerde. Yalnız kalırken roman okuyorum ama okuduğum romanlardaki kahramanların hiç birini kendime benzetemiyorum ki bir teselli kaynağım olsun. Yalnızlığım romanlara sığmayacak kadar büyük olsa gerek. Peki, ben bu yalnızlıkla nerede barınabilirim? Tabii ki kendi dostlarımın arasında… Ama bana deniliyor ki; ”Dostların dertlerini bırak kendi hayatını yaşa”. Ben dostlar olmadan yaşayamam ki… Ama şimdi ne oldu bizim dostlara? Ne dost kaldı, ne de toplum… Açıkçası yaralarımızla Eyüp gibi kurt ve kurtçuklarla baş başa bırakılmışız. Kurt ve kurtçukların yaptıkları değil de dostların yaptıkları sadece acıtıyor.
Acılarımla yaşarken, ansızın kapımı eski bir dost çaldı. Tesadüf yine karşıma çıkardı. Bu tesadüf insan haysiyetine yakışmayan geçmişin başarısı nispetinde hayale kapıldım. Güya arkadaştık. Bütün arkadaşlar birbiriyle diyalog halinde iken dostum arkada hep korkarak saklanmıştı. Yazar olmasına rağmen korkak idi. Her günkü iklim değişikliklerini değerlendirmeyip korkudan hep aynı hayatı yaşamak istiyordu. Korkudan kümesinde pinekleyen tavuklara dönüşürken, iki günü birbirinden farklı yaşamak istemiyordu. İki gün de aynı ve ikisi arasında fark olmadan yaşarsam paçayı kurtarırım olmaktaydı. Günler, bir tecessüs, bir istifham olmaktan da çıkmaktaydı. Herhalde bunu meddücezirle, daha doğrusu neticeyle sonuç arasında bir farkı kalmadığını söylemem daha doğru olur. Çünkü aramızdaki mesafe uzadıkça dostluğun derinliğini maddiyatla dolduruyor… Ki o da uzaklaşmasına yetiyordu. Korkak olmakla beraber artık basit hesaplar peşindeydi… Küçük ve acemi bir tefeci gibi davranıyordu. Zaten ilim ve kültür adına hiçbir birikimi kalmamıştı. Paralı iken bir kaz gibi uçmaya kalkıyordu. Ama arkada hep bir tilki varmış gibi korkuyordu. Cehalet ve korkaklığıyla onu baş başa bırakıyorum. Ben toplum için yazarken, onun tarafından kabul görmeyen biri olarak kalacağım… Kabul görmemek hiçte umurumda değil… Değil, çünkü Sadi Şirazi’nin dediği gibi: Edip ve olgun bir adamı dost edinmek isterseniz, eleştirin. Basit bir adamı dost edinmek isterseniz methedin.