Kameri kırmızıya ciltliyorsun ya utanınca,
Mürdüm hoşafı içmişçesine oluyorum o an,
Tandırda kalp; susak…
Melül bir teyakkuz hali,
Öpünce yanağını balıkçılın,
Gelip geçmeyen bir istek ,
Anlama var git
Bu akıl kaçağını.
Avuz ısmarlar küncülü yıldızlar birbirine
Kuşağını kuşanır Satürn
Sen , karanlığı belenen
Tedariksiz her siyaha
Beyaz olduğunda.
Naz küreler avaneler
Abandone sahra düşkünleri…
Gecenin koyu meralarına salınır,
Fuleli , sevikâr kısraklar,
İmeceli aşklar taşır yelelerinde.
Çisi yağmurudur kavalyesi
Her coşum koşunun.
Yağmur aleni çerçi
Olur olmaz her güzelliği pazarlayan
Mızırdanmadan.
Bakır maşrapada eza konyakları,
Yarin bir teli, kemik tarakta ilmik.
Vur kendini kırk yatır yoluna .
Tastamam tedirginlik.
Kasnakta esnerken güneş,
Düşer mora peşine dağlarda,
Küpesiz, hareli engerek,
Dudağın için,
Zehrini içine zerk ederek.
Ayar aymaz gün,
Kaşların hançer kavsi,
Şakırdak ihtişam ,sözce.
Defter gepgelin,
Başlasın kalem valsi;
Dudağın düş öpümü..
YUSUF GÖKBAKAN