Göreviniz gereği, şahsım üzerinde yapmış olduğunuz uzun süreli takip ve gözlem sonucunda anlaşılmaz bir kişiliğe sahip olduğum yargısına vardığınızı söylüyorsunuz.
Vermiş olduğunuz kararda haksızlık yaptığınızı söyleyemem. Hakkımdaki düşünceleriniz den ötürü sizi yadırgamıyorum.
En azından, güvensiz biri olduğumu ima etmemeniz sevindirdi beni.
Evet, inkarı mümkün olmayan problemli bir kişiliğe sahibim.
Elim kulağıma gidecekse eğer, doğrudan oraya ulaşmayı yeğlerim.
Örneğin; bir kaç kişi toplanmışız diyoloğ halindeyiz. Elimizde üretimi yapılması gereken yeni bir makine imalatı hakkında fikir yürütmemiz ve netice olarak etüd aşamasından çıkarak bir sonuca varmamız gerekiyor. Konu ile hiç alakası olmayan sözcüklerin o esnada sarf ediliyor olması beni müthiş rahatsız eder, sıkılırım. Hatta, ölçüye vursam duygularımı sıkılma sözcüğü az bile kalır boğulurum.
Hele hele bir de, demini almamış çay tadında ki, mimiklerin gölgesi düşecek olursa sözcüklerin üzerine; aman allahım! Hiç mi, hiç tahammül göstermem patlarım, volkan misali. Sessiz kalıp dinlemek, umursamaz davranıp kulak arkası atmak asla adetim değildir.
Yapıştırmaz isem şayet, lazım gelen en uygun sözcüğü anlının orta yerine; tabi yapmış olduğu muğalatanın ödülü olarak! O beni yapıştırsın balçık zemine hem de kırk beş numara, en baba ayakkabı izi niyetine.
Aklı selim bir insanın, tavrımdaki bu olumsuzluklardan ötürü kaygılanmaması elbette mümkün değildir.
Bu konular hakkında şikayetlerinz olursa, ki olacaktır illa.
Ne yapabilirim, mübalağa ve gereksiz abartıya karşı alerjim var. Hoş göremedim bir türlü bayağılığı.
Bu da benim zaaflarımdan biri. Belkide birincisi.
Bulunmuş olduğumuz ortamlarda kazara sarf edilebilecek yanlış bir ifade ve yanlış bir hareket sonrasında, söz dönüp, dolaşıp size düşecek diye tüylerim ürperiyor, dizlerimin bağı çözülüyor.
Ha kırdı, ha kıracak şimdi potu diye. Yapmayınız lütfen, sükutu deneyiniz efendim. insanların ayıbını pat diye suratları bir vuruyor olmak pek hoş bir davranış olmasa gerek.
İnsanların kırılıp, incinmeleri sizi hiç rahatsız etmiyormu?
-Etmesi mi gerekiyor?
-Elbette etmesi gerekir, ettiğinin farkında değilmisiniz?
-Yalan söz ve yanlış davranıştan daha mı fazla can yakıp, gönül incitiyorum?
-Onun takdiri size kalmış.
-Peki, insan olarak sizin bir fikriniz yok mu?
-Bak yine aynı hatayı tekrar ediyorsunuz, ayıp olmuyor mu?
-Sizden rica etsem, kendinize basit bir soru sorabilir misiniz? Düşün ki ben soruyorum aynı soruyu size.
Çok basit bir soru.
Ben insan mıyım? Haydi bir deneyin
-Çizmeyi aşdığınızın farkında mısınız?
-Cevabınızı zorda kaldığınız biranda kendi kendinize vereceğinizden eminim. Ve konuyu kapatıyorum.
Meyveler dalında olgunlaşır.
Lakin pek çoğu öyle ya da böyle, bir nedenden ötürü olgunluğa erişmeden buruşur, çürür, dalından düşerler. Dalından zamansız düşen bu meyvelerin ne hayati ne de ekonomik değerleri vardır, biliriz.
Bütün meyvelerin olgunluğa erişmesi ve ekonomik değer kazanması için gereken tedbirlerin zamanında alınması mutlaktır? Aşılama, budama, ilaçlama, sulama vs gibi.
Ya çürümüş, dumura uğramış, teslimiyeti bir meziyet zanneden beyinler için ne yapılmalı?
Var mıdır bir cözüm yolu ?
…!
Hangi eğitim?
26 Mayıs 2024 AKBÜK
Necati AÇIKGÖZ