(D: 20 Aralık 1917)
—
Ali Rıza Navruz
^
Edebiyatımızda adından söz ettirmiş Cahitlerden bir kaçını şöyle sayabiliriz; Abdurrahman Cahit Zarifoğlu, Cahit Sıtkı Tarancı, Hüseyin Cahit Yalçın, Cahit Irgat, Cahit Yargıcı, Cahit Koytak, Cahit Tanyol, Cahit Uçuk, ve CAHİT KÜLEBİ… Hepsi de birbirinden değerlidir elbette, saygı duyuyoruz. Bu gün şairimiz Cahit Külebi’nin 107.Doğum yıldönümü olması hasebiyle bu şairimizi;
G Ü N/D E M LE D İ M…
Bir şiir ki; bir yandan halk edebiyatının, öte yandan da serbest şiirin tekniklerinden yararlanılarak yazılmışsa, işte bu şiire Cahit Külebi şiiri diyebiliriz rahatlıkla. Yurdumuzun özelliklerini, güzelliklerini romantik bir biçimde ele almıştır Cahit Külebi. Bu yönüyle Folklorcu bir şair, diğer yandan Anadolu insanının acıklı halini şiirlerine konu edinmesini de göz önüne alırsak ona rahatlıkla toplumcu bir şair de diyebiliriz elbette.
Şiirlerinde en çok işlediği konulardan birisi gurbettir. Aslına bakarsanız kendisi hep büyük şehirlerde yaşamış olmasına rağmen köyünden hiç kopmamıştır. Köydeki anılarını da unutmamış, bütün bu yaşanmışlıklarını ve gözlemlerini bir şair hissiyatı ile şiirlerinde işlemiştir. Konuşma dilini esas almakla birlikte deyimlerden de oldukça fazla şekilde yararlanmış bir şairdir.
Cahit Külebi şairimizin, şiir yolculuğundaki tuttuğu yolun adına “gerçekçi romantizm” diyebiliyoruz rahatlıkla. Cahit Külebi yaşamı boyunca eserlerini hiçbir zaman hiçbir doktrinin emrine vermemiştir. “Onun başlıca özellikleri nedir” diye soracak olursak Behçet Necatigil’e, bizim kulağımıza aynen şu cümleleri fısıldar: “Yurt köşelerinin manzarasını ve insan gerçeklerini, modern bir biçim ve yeni bir romantizmle yaşatış, anılarla güçlü, içten bir duyarlık…”
Anadolu’yu kavramış ender insanlardan birisidir Cahit? Belki de bu yüzden yakın geliyordur bana şiirleri…“Kamyonlar Kavun Taşır.” Ve şairimiz hep onu düşünürken bir de bakmışsınız ki onun “Gizli Sevda” şiiri Suat Suna tarafından notaya alınmış çok özel bir beste olmuş:
“Senin gözlerinden öyle acı
Bir ışık geçer ki bazan…
Melek mi, şeytan mı belli olmaz
Bakar pusularda uzaktan.
Senin ellerin öyle nârin
Bulutlar gibi yüzsün varsın.
Takıp pençeni yüreğime
Baştanbaşa yırtarsın.
Masallarda iki tel birbirine
Sürtülürse yardıma devler koşar.
Senin saçların öyle gür ki
Rüzgâr esse kıyamet kopar.
Alıp başımı delicesine
Koşmak isterim nere olursa olsun.
Tutarsın devler gibi yolumu,
Ne yana koşsam durdurursun.”
Kendi kendime şu soruyu soruyorum şimdi. Ve diyorum ki; şairimiz şiirlerinde rahat bir anlatım sergilemiş midir? “Evet” cevabı çıkıyor. Peki, içten ve duyarlı mıydı diyorum, cevap yine “evet” oluyor. Ve ardından ekliyorum; titiz bir şiir işçisi miydi? “Kesinlikle…” kelimesi bu soruma inandırıcı bir cevap teşkil ediyor. “Şimdi bir rüzgâr geçti buradan/ Koştum ama yetişemedim/ Soraydım söylerdi herhalde/ Soramadım…” Bu rüzgâr Cahit’in sanırım ki ta kendisi idi…
Serinliğe hasret bir Anadolu köyünde (Tokat /Zile/ Çeltek)dünyaya gelir Cahit Külebi. Tarih: 20 Aralık 1917. Sivas Lisesini bitirdikten sonra İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu Türk Dili Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. Önce Antalya Lisesi, sonrasında Ankara Devlet Konservatuarı ve Ankara Gazi Liselerinde Edebiyat öğretmenliği yaptı. İsviçre’de Kültür Ataşesi, Öğrenci Müfettişliği daha sonraki görevleri oldu. Yurda dönünce de Milli Eğitim Bakanlığı Başmüfettişliğinde bulundu. 1972 yılında emekli olduktan sonra 1983 yılında Türk Dil Kurumu Genel Yazmanı olarak çalıştı. 1938 yılında Gençlik Dergisinde ilk şiiri yayınlandığında şiirin altında “Nazmi Cahit” imzası vardı. Daha sonraki zamanlarda yayınlanan şiirlerinde de bir süre aynı ismi kullandı. İsminin asıl şöhret bulduğu yıllar 1950-1954 yılları arasıydı sanki… Uzun yıllar solcu/komünist diye horlandığı da olmuştur. En çok da bu duruma üzüldüğünü kendisi belirtmektedir. Her neyse…
Birçok şairin nerdeyse adının önüne çıkan bir şiiri vardır. Mesela; Sezai Karakoç’un “Monaroza”sı, Attila İlhan’ın “Ben Sana Mecburum”u, Bahattin Karakoç’un “Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman”ı, vs. Cahit Külebi şairimizin de bana göre en öne çıkan şiiri; “HİKÂYE” isimli şiiridir. Bu şiirin yazılışı konusunda dudağı çatlak şairimiz 1995 yılında Güneş Müftüoğlu’na neler anlatıyor bakınız: “Şiir benim daima kafamda uzun süre içinde yaşayarak oluşur. Ama Hikâye şiirim birdenbire yazılmıştır. Anadolu’da bir yerdeyiz. Okul eve yakın, bitişik. Eşim Süheyla bir çocuk doğurdu, Ali denen çocuğu. Süheyla okuldan gelir terli terli emzirirdi Ali’yi. Yoksulduk, parasızdık. Süheyla ile bir konuda tartıştık. Sonra o okula dersine gitti. Tarih öğretmeniydi. Ben okuldan bazı belgeleri temize çekmek için getirdiğim ödünç daktiloyla oturdum bu şiiri yazdım. Öyle daktiloya takılı kalmış…” 20 Haziran 1997 günü Ankara’da vefat eden Cahit Külebi Şairimizin/yazarımızın naaşı Niksar’ın Karşıbağ Mahallesindeki Şair Erzurumlu Emrah Türbesinin yanına defnedildi. Ruhu Şâd olsun…!
Cahit Külebi’nin Yayınlanmış Eserleri ve Ödülleri:
Şiir:
Adamın Biri (1946), Rüzgâr (1949), Atatürk Kurtuluş Savaşında (1952), Yeşeren Otlar (1954), Süt (1965), Şiirler (1969), Türk Mavisi (1973), Sıkıntı ve Umut (1977), Yangın (1980), Bütün Şiirleri (1982) Güz Türküleri (1991), Güzel yurdum (1996), Zerdali Ağacı*Kamyonlar Kavun Taşır (1999), Bütün Şiirleri (1997), Biz Biliriz Bizim İşlerimizi * Herkesin Bir Derdi Var *Ekinin Göz Yaşları *Sana Borçluyuz
Hatırat:
İçi Sevda Dolu Yolculuk (1986)
Düzyazı:
Şiir Her Zaman (1985)
Ödülleri:
TDK Edebiyat Ödülü 1955 (“Yeşeren Otlar” ile), Yeditepe Şiir Armağanı 1981 (“Yangın” ile)