

Çocuk…
Çocuk kavramı; kimisine göre bir evliliğin meyvesi, kimisine göre ise bir zevk bencilliğinin sonucudur. Yoksa çocuklar; ebeveynlerin kendi projelerini beğenmedikleri için yeni bir proje üretmeye çalışan mühendislerin bir sonucu mudur? Ya da anne ve babanın kendi kuramadıkları, gerçekleştiremedikleri hayatların yeniden filizlenebilme ihtimalini yükledikleri birer temsilci mi?
Oysa çocuk, geleceğin toplumunun bağımsız bir birey adayıdır. Kendi duyguları, düşünceleri ve özgür istekleri olan bir öznedir. Anne ve babanın olamadığı mesleğin tamamlayıcısı ya da soyunu devam ettirebilecekleri birer üreme aracı değildir. Toplumun bir ferdinin sizin çocuğunuz olması, onun üzerinde tüm haklara ve sınırsız isteklere sahip olduğunuz anlamına gelmez.
Tam burada devreye prangalar girer: Vefa prangası, anne sütü prangası ve baba emeği prangası. Vefa, bir borç değil; senin her anında, her isteğinde arkanda durabilen bir erdemdir. Anne sütü ve dokuz aylık o muazzam emek, bir bireyin iradesini kısıtlayacak bir prangaya değil, ancak onu hayata hazırlayacak bir köprüye dönüşmelidir. Unutulmamalıdır ki; kutsal olan her ne ise, bir baskı aracına dönüştüğü an kutsallığını yitirir. Varlığını ve isteğini sormadan bir bireyi dünyaya getirip, ardından onu bu manevi borçlarla prangalara vuramazsınız. Eğer böyle olsaydı; bu durum Tanrı’nın, “Seni yarattım, öyleyse sadece benim istediğim şekilde yaşa; ya cennete ya cehenneme gidersin,” demesi gibi bireyin varoluşsal kutsallığını yok saymak olurdu.
Rumeysa Beris Dost