Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Yağmurlu
13°C
İstanbul
13°C
Yağmurlu
Perşembe Az Bulutlu
17°C
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
21°C
Pazar Açık
24°C

Anılardan Kaçış İçin Tren Yolculuğum

Anılardan Kaçış İçin Tren Yolculuğum
30 Nisan 2025 20:57
22
A+
A-

 

Trene bindiğim anda, tüm anılarımı geride bırakacağımı sanmıştım. Hayatın kollarından bir tren biletiyle kaçmak mümkünmüş gibi… Ancak, anılarım benimle aynı vagona usulca oturdu; koltukları sessizce sahiplenip beni geçmişin sararmış sayfalarına taşıdılar. Yolculuğun bu kadar yalnız olmayacağımı biliyordum. Kimi zaman pencereden akıp giden manzaralar, eski bir tebessümü yeniden yaşatan bir rüzgârın dokunuşuyla yanımdaki yolcuları canlandırdı.

Hatıralar, bir bagaj gibi taşınmıyordu; onlar benimleydi, her kelimenin arasında, her nefesin aralığında. Bu tren sadece mesafeleri değil, zamanın farklı noktalarını da birleştirmişti. Hangi istasyonda durursa dursun, geçmişin ve geleceğin aynı raylarda buluştuğunu hissettim. Belki de insan, anılarını geride bırakmayı değil, onlarla yaşamayı öğrenmeliydi.

Yolculara baktım; her biri bir aynaydı sanki, benim gibi… Düşünceleri başlarının üzerinde sessizce yükselen dumanlar gibiydi, her biri farklı ama hepsi aynı ateşin ürünü. Gözlerindeki uzak hüzünlü bakışlar… Her birinde kendi parçalarımı buldum. Kimi yıllarını bir valize sığdırmış, kimi anılarını bilet fiyatlarına gizlemişti. Aramızda gizli bir bağ vardı. Bizler, yolların insanları, bir zamanlar başka istasyonlarda bekleyen, başka raylardan geçen aynı ruhlardık. Kendi hikâyemi okur gibi izledim onları; hepsi, bir yerden bir yere giderken, her şeyden bir nebze kaçmaya çalışan ama kendinden asla kaçamayan ben gibiydi.

Rayların ritmik sesi, yolcuların iç diyaloglarına eşlik eden bir melodi gibiydi. Tren ilerledikçe, onların ve benim hikâyem iç içe geçmiş gibiydi; kimin başladığı, kimin bitirdiği belli olmayan bir anlatıya dönüşmüştü. Sanki bütün tren, tek bir insanın zihninde yapılan bir yolculuktu. Tren ilerledikçe, gözlerim yeniden yolculara takıldı. Aralarındaki sessizlik, bir bütünün parçalarını birbirine bağlayan incecik bir ip gibiydi. Her bir yüz, farklı bir hikâye, farklı bir yolculuğun izlerini taşıyordu. Ama yine de hepsinde kendimden bir şey buluyordum. Belki bir bakışın derinliğinde, belki bir elin çaresizce tutunduğu kolçakta… Kim bilir, belki de herkes bir başkasının aynasıydı; bir bilinmezin içinde, bilindik izlerle dolaşan ruhlar gibi.

Manzaralar hızla geride kalırken, dışarıdaki doğa içimdeki karmaşayı yansıttı. Ağaçların dansı ve ufukta beliren köy evleri, geçmişimin köşe bucak hatıralarını çağırdı. Tren, sadece bir taşıma aracı değil, aynı zamanda bir zaman makinesi olmuştu bizim için.

Ve yolcular… Onlar da benimle beraber bu zaman yolculuğuna çıkmış gibiydi. Her birinin yüzünde farklı bir zaman damgası vardı. Kimi kayıp yılların ağırlığını taşırken, kimi gelmekte olan bir hayatın heyecanını gizlemeye çalışıyordu. Bizler, istasyonlar arasında gezinirken, bir anlığına birbirimizin kader ortağı oluyorduk. Her bir durak, bizi biraz daha birbirimize yaklaştırıyordu hem tanıdık hem de yabancı.

Trene bindiğim anda, tüm anılarımı geride bırakacağımı sanmıştım, oysa usulca yanıma oturarak benimle yolculuğa başladıklarını bilmiyordum. Yolculara baktım; hepsi benim gibiydi. Yorgun gözlerle birbirimize bakıyorduk. Bizi yoran geçmişin ağırlığı mıydı, yoksa gelecekte sırtımıza daha fazla yüklenecek olan yükler miydi, bilmiyordum.

Anılarım da bu yorgun bakışlarla birer yolcuya dönüşmüş gibiydi. Sessizce varlıklarını hissettiriyor, her durağı yeni bir hatıra ile dolduruyorlardı. Tren raylarda ilerlerken, dışarıdaki manzara içimdeki karmaşaya ayna tutuyordu. Ağaçlar, tarlalar ve ufukta kaybolan gökyüzü, içimdeki suskunlukları dile getiren birer anlatıcıydı sanki.

Rayların ritmik tıkırtısı, yolcuların gözlerinde biriken kelimelerle birleşiyor, anlatılmamış hikâyelere melodi oluyordu. Herkes bir yerlere gidiyordu, ama kimsenin tam olarak varamadığı yer, belki de içlerinde taşıdığı o ağır yüklerdi. Geçmiş ve gelecek, bu trenin pencerelerinde birbirine karışıyor, bir yolculuğun içinde zamansız bir dans sergiliyordu.

Belki de her yeni istasyonda, yalnızca bir anlığına da olsa yüklerimizi paylaşan yolcularla birlikte, biraz daha insana dönüşmüyorduk, herkes kendi yükünü taşıyordu.

Yorgun gözlerimizi birbirimize çevirdiğimizde, o bakışlarda yalnızca bir anlık bir paylaşım değil, ağır bir hikâye saklıydı. İfade edemediğimiz ama derinlerde hissettiğimiz bir bağlantı vardı. Hepimiz geçmişin yükünden eğilmiş, adımlarımıza temkinli bir ağırlık eklemiştik. İnsan geçmişin izlerini sırtında taşırken, geleceğin belirsizliğini de kucağında taşır. Hangisi daha yorucuydu? Hangi yük bizi daha fazla büküyordu? Bilmiyordum.

 

Tren raylardan ilerlerken, bir yolcunun düşünceli bakışlarıyla göz göze geldim. Belki de o anda yalnızca geçmişi değil, geleceği de taşıyorduk birbirimizin gözlerinde. Her durağı, her geçişi, ileride sırtlanacağımız yüklerin bir provası gibi yaşıyorduk. Tren bu yükleri hafifletir miydi, yoksa yalnızca daha da derinleştirir miydi, inanın bunu da bilmiyordum. Pencereden baktığımda, bir ağacın gölgesinin hızla arkamızda kaldığını gördüm. Ama o gölge sanki bizimleydi; hatıraların ve korkuların gölgesi gibi, kimsenin tam anlamıyla arkasında bırakamadığı şeyler. Bu yolculuk sadece bir mekân değişikliği değildi; bu, yüklerimizle olan dansımızdı. Geçmiş ve geleceği bir trenin kabininde buluşturmak… Belki de bunun adı, insan olmaktı…

Yüreğimde taşıdıklarımla barışık olmak, beni bu yolculukta umduğuma götürür müydü, bilmiyorum. Tren raylar üzerinde ilerlerken, bu sorunun cevabını yalnızca zaman verebilirdi. Pencereden dışarı bakarken, bir ağacın gölgesi hızla geride kaldı. Ama o gölge sanki içimdeki taşlarla beraber benimleydi; geçmişin karanlık izleri gibi hiçbir zaman tamamen kaybolmayan bir şey.

Yolcuların sessizliği, trenin ritmik sesiyle birleşerek bir tür içsel huzursuzluk veriyordu. Her biri kendi yükünü taşıyor, her biri kendi yolculuğunu sürdürüyordu. Ama bir yandan da bu yolculuk, hepimizin ortak bir hikâyesi gibi hissediliyordu; bir yere varmak değil, yolda olmanın gerçekliği…

Hangi istasyonda duracağımızı, nereye varacağımızı bilmiyorum. Ama belki de önemli olan bu değildi. Önemli olan, yüreğimizde taşıdıklarımın ağırlığına rağmen ilerleyebilmek, kendi içimizde barışı bulmaktı. İnsan, geçmişiyle ve geleceğiyle barıştığı noktada gerçekten özgür olabilir miydi? Belki de bu sorunun cevabını, trenin son durağında değil, bu raylar üzerinde ilerlerken kendim bulacaktım.

Mehmet Aluç

 

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.