AYFER TUNÇ
536 SAYFA
Zaten şu geçmişi boklu dünyada kim akıllı kim deli, hiç belli değildi.
Karadeniz’in bilinmeyen bir şehrinde bir Ruh ve Sinir Hastalıkları hastanesinin, kuruluşundan itibaren yaklaşık 100 yıllık bir süreye yayılan hikayesini okuduk sevgili Bahar ile. Teşekkür ediyorum canım güzel eşliğin için
Nicelerine keyifle. Hastaneyle uzak yakın ilgisi olan herkesin geçmişi, yaşadığı an, acıları, mutlulukları, aşkları, ihanetleri, doğruları, yalanları sözün özü insana dair her şeyi sanki bitmeyen bir cümle gibi anlatmış bize sayın Tunç. Takip etmesi biraz zor, çünkü sayfalar önce tanıdığımız bir karakter bir anda yeniden karşımıza çıkıp hiç beklenmedik başka bir karaktere bağlanabiliyor. Kaç karakter vardı inanın sayamadım.
Bir yap boz misali, bir köşesinden başlamışken bambaşka bir tarafa yöneltiyor sizi satırlar. Sonra bakıyorsunuz başladığınız yere yeniden dönmüş, bir parçayı yerine yerleştirmişsiniz. Olayları takip etmek, karakterleri akılda tutmak biraz dikkat gerektirip yorsa da bir o kadar da eğlenceliydi hikaye. Başta da dediğim gibi bir Karadeniz şehrinde başlıyor yolculuğumuz. O güzelim denize sırtını dönmüş bir hastane. Doktorları, hemşireleri, hastaları, çalışanları ve hastaneye yolu düşen herkes ile bambaşka bir dünya. Kişileri ardında bırakarak ilerleyen hikayemiz de bölümler yok. Başlıyor ve bitiyor. Bu kadar kalın bir kitap, nasıl bölümler olmadan okuyacağım diye düşünmedim değil başlarken. Zira bölüm araları bir nefeslenme sağlar bana. Ama inanın hiç gerek duymadım o nefesi almaya.
Yakın tarihimizden izler taşıyan, yurdum insanlarının portrelerini gözler önüne seren harika bir kitap. Zaman ve mekan sınırı olmayan, kendi içinde çoğalan, kişilerin yaşam zincirlerinden oluşan bu eğlenceli ve düşündürücü kitabı mutlaka okuyun derim. Tek tavsiyem kafanız karışıkken, kendinizi tamamen hikayeye veremeyecek durumdaysanız başlamayın zira hem hikayeye yazık olur hem sizi çok yorar.
Aşk beden gibiydi, öldü mü ölüyordu.
LÜTFEN KİTAP OKUYALIM!!!
Arzu ORTAÖREN