Vakit kısıtlı, biz ise sabırsız. Eksik bir şeyler var, bilemedim kim hırsız. Belki de biz yitirdik, suçu hep başkasında aradık. Gecelerimiz uykusuz, gündüzlerimiz şanssız… Hem hazırlıksız yakalandık, hem de yüzleştik ansızın. Hayatın gerçekleriyle… Hayallerimizin toz pembesi nereye kayboldu gören var mı? Ben fark edemedim, her tarafı kapladı sis bulutu…
Vakit var mı, eksiklikler tamamlanır mı bilemem. Ama ne yapıp edip değerlendirmeliyiz içinde bulunduğumuz anı. Sonuçta ilerde bakacağımız zaman bütün bunlar hep bir anı. İşte bu da işin en tuhaf yanı…
Onlarca yıl, sanki bir hiç. Oysa ne çok şey yaşandı değil mi? Çok düşünme de gel bir yudum su iç.
İşte yaşadığın da o kadar. Bir yudum, bir an veya bir nefeste..
Kaplumbağa da aynı hayatta kelebek de. Kimi kuşlar gökyüzünde kimi kümes kimiyse kafeste.
Yaşıyor işte herkes aheste aheste… Yaşayabildiği gibi, kendi bildiği gibi…
Tedirgin olduğumuz tek konu var, vakit. Onu da biz insanlar kadar sorun eden bir varlık yok. Hep bir yere yetişme, hep bir telaş içerisinde sonu gelmek bilmeyen bir koşuşturma silsilesi… Peki tüm bunlar ne için? Geriye dönüp baktığında her şey bir hiç olacaksa, kendin bile hatırlayamayacaksan… Bunca yıl ne için koştun durdun. Bak işte yoruldun, yaşlandın. Yürümekte bile zorlanıyorsun. Bir zamanlar kelebek gibiyken şimdi kablumbağaya döndün. Oysa o da hayat bu da hayat.
Şimdi sana son bir soru; kelebeğin hayatı bir hiç ise, kaplumbağanınki ne?
Muhammed Fatih Bisen