MÖ 1500 yıllarında, Ege Denizi’nin masmavi sularında Selene Adası adında küçük bir ada vardı. Bu ada, bereketli toprakları ve zeytin ağaçlarıyla kaplıydı. Adada Selene adında güzel bir prenses yaşıyordu. Prenses Selene, bilgeliği ve güzelliği ile tüm adada seviliyordu. Bir gün, Selene denizin kıyısında yürürken, uzaklardan bir şarkı sesi duydu. Şarkı o kadar güzeldi ki, Selene sesin peşinden gitmeye karar verdi. Ses onu, denizin ortasındaki bir kayaya kadar götürdü. Kayanın üzerinde, Anka Kuşu adında efsanevi bir kuş oturuyordu. Anka Kuşu, Selene’ye yaklaştı ve ona Atlantis adında kayıp bir şehirden bahsetti. Atlantis, bir zamanlar dünyanın en güçlü ve en zengin şehriydi. Fakat bir gün, tanrılar şehre öfkelenmiş ve onu denizin derinliklerine batırmıştı. Anka Kuşu, Selene’ye Atlantis’in hazinelerini bulma görevini verdi. Selene, bu tehlikeli görevi kabul etmeye cesaret edemedi. Fakat Anka Kuşu, ona Atlantis’in hazinelerinin sadece iyi kalpli ve cesur birinin bulabileceğini söyledi. Selene, Anka Kuşu’nun sözlerine inandı ve Atlantis’in hazinelerini bulmaya karar verdi. Bir gemi inşa ettirdi ve en iyi denizcileri yanına alarak denize açıldı. Uzun bir yolculuktan sonra, Selene ve tayfası Atlantis’in kalıntılarını buldu. Şehir, denizin dibinde harap bir şekilde yatıyordu. Fakat Selene pes etmedi. Anka Kuşu’nun rehberliğiyle, şehrin hazinelerini bulmayı başardı. Selene, Atlantis’in hazinelerini Selene Adası’na geri getirdi. Hazineler sayesinde ada daha da zengin ve müreffeh hale geldi. Selene, halkının sevgisini ve saygısını kazandı. Anka Kuşu, Selene’ye teşekkür etti ve ona sonsuza kadar mutluluk ve refah getireceğini söyledi. Selene ve halkı, yıllarca barış ve huzur içinde yaşadılar.