Kan damlayan umutlarım vardı benim. Gözümü açtığımdan beri huzur bulmadığım bu dünyada, lezzetli bir yemek masasında büyük bir iştahla yenilmiş heveslerim…
“Babanın vurduğu yerde gül biter” denen aldatmacalarım. “Kaç koyun edersin?” adına başlık parası denen pazarda sorusuna verilecek cevaplarım vardı.
Neresinden baksan zordu benim hayatım, hangi pencereyi açsan kar boran. Güneşi gördüğüm günler olduysa da en azından ben hatırlamıyorum. Nasıl hatırlayabilirim ki? On üç yaşında çeyiz sandığının üzerine gelinlikle oturmuş, daha ayaklarım bile yere değmiyorken.
Kader miydi? Ruhumda onulmaz yaralar açan. Kim bindirmişti uçurumun kenarındaki salıncağa beni, iplerin her an kopacağını bile bile. Beş yaşında minicik bir çocukken çobanlık yapan, tarlada çalışan, kardeşlerime bakan ben, yorgun argın geldiğim evimde dayakla doyuruyordum karnımı yemek yerine. Büyüdükçe yüklerim daha da artıyor, günden güne kansere dönüyordu ruhumda açılan yaralar.
Konuşmuyordum artık hiç kimseyle. Geceleri tüm vücudum sancıyarak, kardeşlerimle girdiğim yatakta onlara sarılıp sessiz sessiz ağlıyordum sadece. Yoksulluk, yoksunluk her şeye katlanırdı insan ama minik yüreğimdeki açlığı kimse doyuramıyordu. Hiç kimsenin ağzından adımı bile duymamıştım şimdiye kadar. “Hey sen” diyorlardı yapılacak işleri olanlar. Ben bile bilmiyordum belki de adımı. Ünzile miydi? Ümmiye mi? Öyle bir şey işte! Cismi olmayanın ismi olur muydu ki? Varlığımı, dayak yediğimde anlıyordum, sızlayan yaralarımından.
“Kocan olur, evin olur kurtulursun” dediler ayyaş baba dayağından. İtiraz hakkım yoktu ki. Ne
fark etmişti sanki? O da ayrı bir muamma. Baba dayağından koca dayağına terfi etmiştim sadece, kendimden 20 yaş büyük bir adamla evlendirilirken. Ne kadar, nereye kadar dayanırdım bu zulme bilmiyordum. Görevim olanları yapıyor, sırtımdan sopa karnımdan sıpa eksik olmuyordu onların deyimiyle. Dayaktan kaç tane düşük yaptığımı ben bile unuttum. Evlât sahibi olamıyordum. Umurumda da değildi zaten. Bu kötü, ruhsuz duygusuz insanların soyunu devam ettirmek istemiyordum. Kaderini çiçeklendiremedikten sonra.
Oysa ki neler düşlemiştim ben. Okuyacak, öğretmen olacak cıvıl cıvıl öğrencilerim olacaktı etrafımda. Rengarenk mis kokulu çiçekler yetiştirecektim işini iyi yapan bir bahçıvan edasıyla. Hayatımı kendim kazanacak, kimseye kul, köle olmayacaktım Allah’tan başka. Sevdiğim bir insanla yuva kuracak, anne olacak sıcacık yuvamda mutlu olacaktım. Bana yapılanları ben çocuklarıma yapmayacaktım. Önce ruhlarını doyuracaktım sevgimle….
Son mu?
Hazırım sona. Ellerimle kurdum darağacımı. Tüm çektiklerimi topladım etrafımda, kendi mahşerimi kurdum. Kimseye verilemeyecek hesabım yok benim. Alacaklıyım bu hayattan ben ama onun da üzerini çizdim. Üstü kalsın!
Ben ilmeği geçirdim boynuma nasılsa….
SEÇKİN EROLER AVCI
11.03.2022
Elinize sağlık