Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Açık
27°C
İstanbul
27°C
Açık
Cuma Parçalı Bulutlu
30°C
Cumartesi Az Bulutlu
27°C
Pazar Yağmurlu
22°C
Pazartesi Az Bulutlu
24°C

Birol İNAN Röportajı

Birol İNAN Röportajı
A+
A-

İnadına Kıvırcık Soruyor, Birol İnan Cevaplıyor

İnadına Kıvırcık:  Merhabalar kıymetli ziyaretçilerimiz. ESANMEL, Edebiyat ve Sanat Meltemi Sitesi olarak yine edebiyat ve sanatla harmanlanmış bir röportaj ile karşınızdayız. İnadına Kıvırcık Soruyor adlı röportaj serimizin altıncısı ile karşınızdayız. Altıncı konuğumuz benim de keyifle okuduğum, Biliyordu Dönmeyecektim, Kalbim Pera, Hep Sevgili Kalalım adlı kitapların yazarı Birol İnan. Sorularıma geçiyorum böylelikle Birol İnan’ı hep birlikte tanımış olacağız. Tekrar, merhabalar Birol Bey. Öncelikle davetimizi kırmayıp röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkürler. Lütfen okuyucularımız için kendinizi tanıtır mısınız?

Birol İnan:       27 Nisan, 60, ihtilal çocuğuyum sonrası malum; her Türk vatandaşının yaşadığı hayatı yaşadım dersem nankörlük etmiş olurum. İşlerim yolunda gitti şanslıydım; çok genç yaşta birçok ülke gördüm.

 Mimarlık okudum ama mimarım demem çünkü mimarlık özel bir beceri gerektirir. Ya da ben çok önemsediğim için tasarım gibi ciddi işlere girişme cesaretini gösteremedim. Bunun yerine üst düzey mimarların tasarladığı binaların inşaatlarını yaptım. Örnek vermek gerekirse; tam üç tane havalimanı yaptım. Köprü yaptım, baraj yaptım, çevreye saygılı konutlar yaptım. Buna göre özenli detaycı bir inşaatçıyım diyebilirim. Yirmi iki yaşında İtalya’da Rönesanslar tanıştım. Boyut kavramım değişti; heykel, resim, müzik beğenilerim hayran olduğum Rönesans eserleriyle gelişti. Mozart hayranıyım; onda zekâ, matematik, ölçek, renk, mimarlık, zarafet, lezzet, zaman içinde olgunlaşma bulurum. Pink Floyd, Peter Gabriel, David Gilmour, Sting, Queen, Eric Clapton, Jimi Hendrix, Supertrump, Deep Purple, Led Zeppelin, Melihat Gülses, Adnan Mungan, Gönül Akkor, Müslüm Gürses, Sezen Aksu, B.B King, Neşet Ertaş… dinlerim. Viyana Filarmoni’nin yeni yıl konserlerini kaçırmam. Hastası olmasam da yılda en az bir kez klasik müzik veya baleye denk getiririm seyahatlerimi. Sabah çok erken saatlerde arka sokaklarda yürümeyi, ıslık çalmayı veya bağıra çağıra şarkı söylemeyi severim. Sesim güzeldir; bir tenor olmadığıma yanarım. Yeniden dünyaya gelsem tenor olmak için yaşadığım hayatı anında satardım. Karadeniz gibiyim; dalgalı, hırçın, değişken. Bu huyumdan ben de memnun değilim ama durum bu maalesef. Yazarken sakinleşirim dalgalar söner, Ege koyları gibi uysal olurum. Karakterlerimle özdeşleşir hayatın anlamı bir anda değişir benim için. Karakterlerimin kaderlerine teslim olurum. Kalp atışlarım yavaşlar, gerçek dünyada boşa çektiğim kürekleri bırakırım. Derin yorgunluğum yerini dinginliğe bırakır. Top atılsa kulağım duymaz, zihnimden geçen sözcükler harflere, sözcüklere… dönüşür. O an yazdıklarımı iyice içimi boşaltana kadar okumam. Öyle dönüp dönüp bunalımlı halim yoktur yazma eyleminde. Yani ben dâhil birisi okusun beğensin diye yazmıyorum. Kendim için yazıyorum. Bir nevi içimi boşaltma hali. Yayınlanmış kitaplarımı baskı sonrası hiç okumadım ve okumayı düşünmüyorum; ergen çocuk babası hali gibiyim. Harika iki çocuğum var; onları çok seviyorum ama onları da açıp açıp tekrar tekrar okumuyorum. Belki bu yüzden seviyorlar beni, bilemem.

Bodrum ve İzmir’de yaşıyorum. Yaşadığım yerden iyisi yok gibi gelir bana. Altmış ülke gezdim ülkemden daha güzelini bulamadım. Bulsam, anında oraya yerleşir uyum sağlar, hayatıma orada devam ederdim. Akraba, eş dost takıntım yok, insanlarla utanmadan iletişim kurabilir yeni dostlar, akrabalar yaratabilirim ve yaşadığım çevreye katkı sağlayabilirim. Sabahları kedi, köpek, çiçek böcek rastladığım her şeye günaydın derim. İnsanlar arasında sınıf farkı, cinsiyet farkı, kültür farkı gözetmem. Bu yüzden çok değişik arkadaşlarım dostlarım var; esas zenginliğim bu. Rol yapmam, neysem oyum; dedim ya ben de benden sıkılıyorum bazen ama malzemem bu.

İnadına Kıvırcık: Ne güzel hayatınızı anlamlı kılan dostlarımızın olması. Birol Bey belki sıklıkla duyduğunuz bir sorudur ama okurlarımız için bir daha cevaplarsanız seviniriz. Yazmaya nasıl ve ne zaman başladınız?

Birol İnan:       Uzun süredir yazmaktayım, kimseye göstermediğim notlardı bunlar. Çekmece dediğim dosyalarda sakladım ve bir gün çok sevdiğim bir dostumla sohbet ederken “her insanın bir hobisi olmalı” dedi. Fuat Güner’di, MFÖ’nün ‘F’ si biliyorsunuz. Model uçak yapıyor ve atölyesinde mutlu bir çocuk gibi çalışıyor. Milim milim ölçe biçe, özenle, sabırla mühendislik harikası uçaklar çıkıyor ortaya. Sonra uçuruyor onları keyifle. O, gördü notlarımı ve “sen yazarsın, farkında değilsin” dedi. Ve… Notlar çekmeceden 2016 yılbaşı gecesi çıktı, notalarla harmanlandı kitap oldu basıldı. İlk kitap Hep Sevgili Kalalım on bin sattı. Yayıncım ikinci kitabı yazmamı istedi. Büyük keyifle yazdım, ilki gibi ikide bir duvara toslamadım. Kalbim Pera’daki Sinan’ın hastasıyım; onda olmak istediğim ben var. Belki ondan çok severek yazdım kitabı. Kalbim Pera yayınlandıktan sonra bir okurum, “sen dünyayı batıdan ibaret sanıyorsun” diye eleştirdi. Kibarca entelektüel havalarında ukala biri olduğumu söylüyordu. Ben de ‘Biliyordu Dönmeyecektim’ i yazdım.

İnadına Kıvırcık: Müzik ve edebiyat ayrılmaz ikili. Siz bu birlikteliği hem hayatınızda hem sanatınızda sağlayabilmişsiniz. Ne kadar kıymetli! Aslında tüm sanat dalları iç içe geçmiş durumda. Birbirini besliyor, birbirinden besleniyor. Ben de kitaplarımı kaleme alırken enstrümantal müzikler dinlemeyi tercih ediyorum. Tarzımız biraz farklı diyebilirim. Ben daha çok Metin Kemal Kahraman, Yedi Karanfil, Efkan Şeşen çizgisinde Anadolu ezgileri dinlemekten hoşlanıyorum. Tabii, bir de ney sesi dinlerim huzur bulmak ve kafamı toplamak için. Gerçekten de kelimeler beynime hücum ediyor gibi hissediyorum. Bir de şiir var tabii. Ne zaman tıkansam açıp bir şiir kitabından bir şiir okuyorum. Siz yazılarınızı kaleme alırken ne tür okumalar yapıyorsunuz?  Yazılarınızı üretim esnasında özellikle okuduğunuz bir tür var mı?

Birol İnan:       Yazarken kitap okumuyorum. Zaten olan olmuş oluyor; hamilelik hali gibi. Sonrası biliyorsunuz doğum. Bir kez doğmadan öldü; pandemi yasaklarında Londra’da geçen bir hikâyeye başladım pandemi gibi çok sıkıldığım için bıraktım.

İnadına Kıvırcık: Umarım hikâyeniz tekrar olgunlaştığında okuyucu ile buluşur. Peki,  kendinize örnek aldığınız, idol olarak gördüğünüz yazar ya da şair kim ve neden?

Birol İnan:       Beğendiğim yazarlar var tabi. Shakespeare, Nazım, Tolstoy, Dostoevski, Haruki Murakami beğenme ötesi. Murakami’ye nasıl Nobel vermediler şaşarım hala. Murakami gibiyim, ukalalık olacak ama hareket eden veya etmeyen herhangi bir şeyi yazabilirim diye düşünüyorum.

İnadına Kıvırcık:  Birol Bey, yazmak isteyenlere önerileriniz nelerdir?

Birol İnan:       Bence herkes yazabilir. Ama önemli olan yazdıklarınızı okuyan insanlarda nasıl duygular bıraktığınız. Kitapların basılması ise ayrı bir konu. Yayıncılar, çeşitli nedenlerle

-bazıları haklı nedenler olsa da- yeni yazarların eserleri basmak istemiyorlar. Sanırım riske girmek istemiyorlar ve vitrinde satacak kitapları tercih ediyorlar. Genellikle bu kitaplar, politik veya eski eserlerin yeniden basılması şeklinde oluyor. Kâğıt, baskı, dağıtım giderleri, günümüzde yüksek enflasyon gibi nedenleri de düşünecek olursak kitap piyasası karışık diyebilirim. Ayrıca isimsiz yazarların eserlerinden para kazanmaları ise neredeyse imkânsız. Bence yazar adayları yayıncılarla uğraşmak yerine eserlerini internetten yayınlayabilirler, hatta yazdıklarını kendi sesleriyle okuyabilirler. Pazarlama işi ayrı bir konu tabii. Umarım ülkemizin sisli puslu havasında bütün olumsuz koşullara rağmen yeni, pırıl pırıl yazarlar çıkar. Z kuşağından umutluyum ama kullanacakları dili hakikaten merak ediyorum.

İnadına Kıvırcık: Haklısınız. Farklı alanlarda, farklı mecralarda kitaplarımızı değerlendirebiliriz. Sonuçta aslolan okuyucuya ulaşmaktır. Güzel ve keyifli bir sohbetti. Birol Bey Sanat ve Edebiyat Meltemi sitemizin ziyaretçileri için verdiğiniz röportaj için çok teşekkürler. Veda vaktimiz geldi. Veda cümlenizi alalım? 

Birol İnan:       Tüm yazanlara, okuyanlara saygılarımla…

İnadına Kıvırcık: Evet, kıymetli ziyaretçilerimiz… Geldik bir röportajımızın sonuna. Yeni konuklarla sayfamızda olmaya devam edeceğiz.  Sanatla, edebiyatla kalın, hoşça kalın….

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.