“Ölüm aldığı hiçbir şeyi geri vermeyen korkunç bir şey.” “Ölümün inkâr edilemez gerçekliği karşısında hüzünlü bir duyguya kapılırdı hep, renksiz bir yalnızlık duygusuna. Hayat inanılmaz derecede kırılgandı.” Yazar Lars Kepler’in Ikinci kitabı olan” Infazcı” eserini Ağustos ayında okuyub bitirdim yorumlamak ise bu güne kismet oldu. Stockholmda bir yatta genç kadın...
Bir gece ansınız geliverdiğinde annesi henüz yedi aylık yüklüydü. Erken doğmuştu. Eli ayağı, kaşı gözü yerindeydi de, pek nur topu gibi sayılmazdı. Elinize aldığınızda üst taraftan başı alt taraftan ayakları görünüyordu. El kadar bir şeydi işte. “Fazla yaşamaz bu!” deyip, babasını defin malzemeleri almaya yolladılar. Kimsenin aklına bir isim koymak...
Unuttum Sanıyorsun…!Ana yağan hasret yağmurunda özledim diye dert yanıyorsun,Gözlerimden tane tane bağrı sineme kanlı yaşlar akıtıyorsun,Cehennem azabı yokluğunun harıyla an be an yandırıyorsun, Yangın yerine çevirdiğin acılar diyarı yüreğime sitemler ediyorsun,Çökünce üzerine zifiri karanlığın örtüsü beni aradığını söylüyorsun,Düğün bayram içinde günümü gün ediyorum sanıyorsun, Söylediğin sözler gurbet bildiğin ömrüme hazin...
DEMBEDEM^^^Sarı kasnak dert sahibi olmuş bak,Senden uzaklarda şu garip başım.Değil sağı solu, her yanı aksak;Batar oldu göze kirpiğim kaşım. Adı ‘ingi’ denen dert indi dize,Sakrar oldu bak ellerim dembedem.Titrasyon yöntemi vermedi vize;Azrail ne bekler başımda madem? Kalbin aynasında yüzmedi yüzümTıkanmış atışı sağlayan damar.Yaramıyor işe, şiirsel sözümİndi gök kubbeden, okkalı şamar....
İlk evladım, ilk mutluluğum Yüzük parmağımızda şimdi Ve yanı başında ilk gelin kızım Muhteşem bakışlar birbirinize Sizin gülüşleriniz yüreğime Ve ben de çok mutluyum şimdi. O muhteşem müziğiniz çaldığında Evlat yeminini ilk kez duyduğumda, Göğsümün yere göğe sığmadığında Bağrımda hissettim evlat sevgisini Derken bir hayal gözlerimin önünde Senin yaşına aldı...