TOZ BASINCA…
Bir çift öküzü ve kara sabanla
ekim için hazırladı tarlayı.
Umut ekti, teri ile sulayıp;
Tohumu komşudan ödünç almıştı
Yüreğinde pek çok ukte kalmıştı
Yavruyu da ilk mektebe salmıştı
”Bu senin kısmetin kuzum” diyordu.
1962 senesi
Üç gün oldu altı, üstü süresi
Ne tepesi kaldı, ne de deresi
Çöle döndü Bozoklunun yöresi
Kar nasıl doldurur bayırı, düzü
Aynen öyle idi bütün arazi
Kabaldız denilen bir dünya otla
Istilaya uğramıştı yer yüzü.
Hooo! Diye kağnıyı durdurdu Kadir.
İndi kağnısından, gömüldü kuma
Şapkayı kaldırdı alnın üstünden.
Derince of çekip aldı tırpanı
Sendeledi, durakaldı bir zaman.
Nice sonra ağır, ağır yürüdü
Salladı tırpanı kör talihine.
Çölde bir sap ekin denk geldi ancak
Bir başak burada, diğeri orda
Toz bastı heryanı, neylesin Kadir?
Biçmeyecek, bırakacak tarlada;
”Ya köylü ne der’in”?
Hesabı var ya!
Öyle bir vurdu ki, kanı dondurdu.
Faizciyi, tefeciyi ondurdu.
Sele düştü, yere düştü insanlık
Çocuk dahi fukarayı kandırdı.
Pek çoğu Adana’da pamuk işine
Takılıp gittiler peşi, peşine
Sıtma belasında, can telaşına
Uğrayıp döndüler baba yurduna.
”Her musibet, bir hayra delalettir”
Derler ya hani, güngörmüşler!
Denk mi geldi ‘nedir bilmem
1963′ e bolluk bereket yağdı
Bire, beş veren tarlalar on.
On veren tarlalar, bire yirmi verdi.
Gökten savrulup gelen alüvyon
Kara toprağa gübre,
Yoksula ekmek, aş,
yarınlara umut oldu.
Bu dünya telâşıdır.
Keder de var, kıvanç da elbet.
Ama asıl olan,
Kadir’lerin kıvancının kederlerinden üstün olması.
Gerisi hikayeden ibaret.
Kanımca!
28/29 EYLÜL 2020 AKBÜK
Necati AÇIKGÖZ