BİR EFSANE COĞRAFYASI
‘ŞİREMENLİ’
————
“Bir kürdîlihicazkâr şarkıya düştü adın,
Sazımın tellerinde, mızrabında hep yâdın.”
Sazımım telinde ya da mızrabımda olmasa da yadıma düştü bu gün Şiremenli ve üşengeç ruhumu atıp bir kenara düştüm Şiremenli yoluna… Ne dediniz? Orası da neresi mi? bakın anlatıvereyim size dilimin döndüğünce: Şiremenli; bu günkü Nazım Bey Mahallesi içerisinde bulunmaktadır. Büyükkürkçü ve Hüseyin Cömert Hocamızın verdiği bilgiye göre; geçmişte Kayseri Lisesinin arka tarafları Ermeni vatandaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı bir bölgeymiş. Eski ismi İsmet Paşa Mahallesi olan Atpazarı tarafında pastırma ve sucuk yapılırmış. Şiremenli denilen bölgede de ekşi pekmez imal edilirmiş. Bölgesel dilde “pekmez imal edildi yada “pekmez kaynatıldı” denmez, bunun yerine “şire kaynatıldı” sözcüğü tercih edilir. İşte Şiremenli sözcüğü kaynağa göre buradan gelmektedir. Bu konuda birkaç değişik iddia da var ama bana bu tespit daha geçerli gibi geliyor…
Yazıma başlık olarak “Bir Efsane Coğrafyası” dedim Şiremenli için. Şiremenli’nin efsane coğrafya oluşu bir efsaneye dayanır da onun için öyle dedim. Bilindiği gibi 16. Yüzyıl Anadolu halk hikâyelerimizden en çok bilineni Kerem ile Aslı hikayesidir. İsfahan Şahının oğlu olan Kerem, haznedar Keşişin kızı Aslı’ya âşık olur! Bu hazin aşk hikâyesinin geçtiği yerlerle ilgili farklı çalışmalar varsa da, Milli Eğitim Bakanlığı’nın yayınladığı 1000 temel Eserde hikâyenin son bölümünün Kayseri’de (Şiremenli ‘de) geçmiş olduğu belirtilmektedir. Bu eser bizim açımızdan tabi ki Şiremenli’nin bu konuda bir tescili mahiyetindedir.
Bir şiirinde: “Elinden bir dirhemini alsan olur hâtırı derhem” diyor ya Bağdatlı Rûhi; o hesap, ben de bu semtin sanatçı Roman’larını çekip alsam Şiremenli semtinin elinden, hem Şiremenli incinir, hem de bu vatandaşlarımız. Bundan adım gibi eminim!.. Şiremenli’yi, Şiremenli yapan sebeplerin birisi de bunlar ve renkli yaşam tarzlarıydı.
Şiremenli bembeyaz sevdaların siyah hasretlere dönüştüğü bir semttir ayrıca da… O semti iyi yaşayamazsanız bilesiniz ki; bahtınıza karlar yağar o semtte. Sabahları beklerken, nice akşamlar gelir dikilir yüreğinize. Yalan demiyorum asla; “Üç mevsim üstüne güz’ü yaşadım” feryadı bu semtte şiirleşti ve ulaşmış oldu muhatabına. Belli ki Şiremenli caddesinin kaldırımlarına güller dökmüş bir aşık! Neden mi? Olur ya yar, “gelir de geçer diye…”
Gençlik dönemlerinde gördüğüm Şiremenli daha bir başkaydı, daha bir musiki havalıydı. Cadde boyunca Oradaki sanatçı tayfasının müşteri beklediği kahvehaneler vardı. Caddenin özellikle sağ tarafında çalgıcıların büroları ve müzik aletleri satılan ufak ufak iş yerleri vardı. Kadıburhanettin okulunun tam karşısında, benim de ders aldığım udi İsmail Ediz Hocanın yeri vardı… Şimdi mi? O eski halinden eser kalmamış gördüğüm kadarıyla. O bildiğimiz Roman sanatçılar caddenin ortasına atılmışlar sanki. Müzik aletlerini caddenin ortasında sıralı ağaçların gövdelerine asmışlar üçerli beşerli. garibanlarımda o ağaçların yer değiştiren gölgelerinde muhabbetteler!..
Ben diyorum ki, Roman vatandaşlarımızın da en az Suriyeliler kadar yaşama hakkı varsa -ki var- bu vatandaşlarımızı da daha sıkı kucaklamak lazım. Onlara uygun bir arasta mahal yapılmalı ve orada sanatlarını icra ettirmeli büyüklerimiz/idarecilerimiz. Onlar gerçekten bu şehrin geçmişten bu güne uzanan rengidir. Hem öyle bir renk ki; sanki yağmur sonrası süleyke!..