Beni asmadan önce mavi gökyüzünü anlatın
O maviliklerde uçan kuşları anlatın,
süt beyazı bulutları ve rengârenk uçurtmaları…
Maviliklerde uçmayı öğretin bana
ardından yağmur gibi onurlu ölmeyi…
***
Nasılsa şiirlerimi asamazsınız,
kalemimi, defterimi, kimliğimi, çocukluğumu…
Dilerim hırpalamazsınız benden geriye kalanları
***
Adı belli bir şehirde doğmuşum,
şimdi adı saklı bir şehirde ölüyorum, ötesi yalan
Mürekkebin kokusu ciğerlerime sinmiş
Yılların ağları bileklerime örümceklenmiş
İlk kalem tutuşumu unutmuşum, iki büklüm civanım
***
Anneme söyleyin dert etmesin
yeniden doğursun, tekrardan büyütsün beni
Biraz daha konuşursam yüreğime inecek dilim
Kaldığımız yerden ağlayalım hâlimize
***
Kafka’dan gördüm şekil değiştirerek yaşamayı
Orhan Veli’den öğrendim ansızın ceketsiz ölmeyi
Şiirlerim mezarıma taşıyacağım esmer bir yüktür
Hayatın sorgusu boynuma ilmiklenen sevdalı bir hüküm işte!
***
Bir pazar sabahı başucumdaydı sevinçlerim
ve masmaviydi gökyüzüne sığınan hayallerim
ve yine masmaviydi göğüs kafesime koşan haşarı çocuklar
***
Artık zaman ruhumun bataklığında
senelerce süren bir yorgunluk
Nerede kalmışsam oradan ağlayayım hâlime
Doğumla ölüm arası topu topu bir et parçası
***
Sahi ne kadardı yaşamım, kaç kilometreydi,
yüz ölçümüm ne kadardı?
Bu zamana kadar kaç litre gözyaşı döktüm?
Sevdamın dini neydi, ruhumun yönetim şekli neydi?
***
Beni asmadan önce mavi gökyüzünü anlatın
Son kez de olsa anlatın sonra dilerseniz
leşimi dipsiz kuyulara atın!
***
Doğum da, ölüm de, sevinç de, acı da
insanı var eden sancılardır
Hükümüm kalem tutmakla, infazım şiirlerimle yazıldı
Sakın unutma sevdiğim yaprakları olmayan tek ağaç vardır
o da bedenin sallandığı darağacıdır!
Mustafa TURAY