Bu sayfada okuduğunuz “Sahte Şöhret Şairler” başlıklı yazım Türkçe edebiyat öğretmeni meslektaşlarım tarafından genelde beğenildi. Epey bir yorum yapıldı, destekleyenler oldu, görüşlerime katılmayanlar, eleştirenler oldu. Mantıklı ve tutarlı eleştirilerin başımızın üstünde yeri var. En güzel eleştiriler şu: “Sen bu şairleri eleştiriyorsun, beğenmiyorsun ama kendin bunlar gibi bir şiir yazdın mı?” Bunları yazan epey bir edebiyat öğretmeni oldu. Bu meslektaşlarıma nasıl anlatmalıyım ki iyi şiirden, kaliteli şairden anlamak için şair olmak gerekmiyor. Hangi önemli şiir eleştirmeni aynı zamanda şairdir?
Yazının ana fikri okuyucunun şiir zevkine müdahale etmek değildi. Hamiti’i Cenap Şahabettin’i sevebilirsiniz tabii ki. Ama bir lise öğrencisinin ömründe okuma ihtiyacı duymayacağı Eşber, Finten, Tezer, İçli Kız, Macera-yı Aşk gibi sanat değeri taşımayan eser isimlerini öğrencilerimize ezberletmek gereksizdir yanlıştır, demeye çalıştım.
Edebiyatımızda sahte şöhret şairler olduğu gibi sahte şöhret edebi topluluklar da var. Misal Beş Hececiler. Gerçekte böyle edebi bir hiç var olmamış, yakıştırma bir isim. Yani beş kişi bir araya gelip “biz bir ekibiz” dememişler. Faruk Nafiz, Orhan Seyfi Orhon, Halit Fahri Ozansoy, Yusuf Ziya Ortaç, Enis Behiç Koryürek. Kim yapmış bu listeyi, doğrusu bilmiyorum. Ama derslerimde yıllardır anlatıyorum, anlatıyoruz.
Beş Hececilerden amaç hece ölçüsünü başarıyla kullanmaksa çok yanlış bir liste. Bu listeyi ben yapacak olsaydım Enis Behiç ve Yusuf Ziya Ortaç’ın değil bu listeye herhangi bir ders kitabına girme şansları olmazdı. Yirmi yüzyılın ilk yarısında heceyi bu şairlerden çok daha güzel kullanan, daha yetenekli şairler var: Necip Fazıl, Ahmet Kutsi Tecer, Halide Nusret Zorlutuna, Kemalettin Kamu, Necmettin Halil Onan …
Halit Fahri, “Aruza Veda “isimli bir şiir yazmış bir daha da aruza dönmemiş. Devrine göre iyi, bugün için orta derecede bir şair. Orhan Seyfi için de aynı şeyleri söyleyebilirim. Faruk Nafiz’e hececi demek ise büyük yanlışlık. Faruk Nafiz aruz ve heceden birini tercih etmemiş. Ömrünün sonuna kadar her iki ölçüyü de başarıyla kullanmaya devam etmiş. Hatta aruzla yazdıkları bence çok daha güzeldir:
Zülfünün yay gibi kuvvetli çelik tellerine
Takılan gönlüm asırlarca peşinden gidecek.
Sen bir ahu gibi dağdan dağa kaçsan da yine
Seni aşkım canavarlar gibi takip edecek…
Fark Nafiz aruzu kullanan son büyük şairlerden biridir. Faruk Nafiz’i hececi saymak yerine, aruzu Türkçeye başarıyla uygulayan şairler arasında saymak bence daha doğru olurdu. Biliyorsunuz böyle bir liste var. Mehmet Akif, Yahyâ Kemal, Tevfik Fikret. Nedenini örnekleriyle açıklamadan öğrencilerimizden bu listeyi ezberlemelerini isteriz. Aruzu Türkçeye başarıyla uygulamaktan amaç imale, zihaf gibi aruz kusurlarıyla kelimelerin ses yapısını bozmamak ve anlaşılır bir Türkçe kullanmak. Tevfik Fikret’te imale, zihaf gibi şiirin edebi değerini azaltan aruz kusurları görülmez. “Balıkçılar” başta olmak üzere bazı şiirlerinin dili de devrine göre sadedir ancak Servet-i Fünuncu olarak yazdığı şiirlerin dili genel olarak ağır ve anlaşılmazdır. Şairin “Sis” başlıklı şiirinden birkaç dize:
Sarmış yine âfakını bir dûd-i muannid,
Bir zulmet-i beyzâ ki peyâpey mütezâyid.
Tazyikinin altında silinmiş gibi eşbâh,
Bir tozlu kesafetten ibaret bütün elvâh;
Bir tozlu ve heybetli kesafet ki nazarlar
Dikkatle nüfuz eyliyemez gavrine, korkar!
Lâkin sana lâyık bu derin sütre-i muzlim,
Lâyık bu tesettür sana, ey sahn-i mezâlim,
Ey sahn-i mezâlim… Evet, ey sahne-i garrâ,
Ey sahne-i zî-şa’şaa-î hâile-pîrâ!
Bazı şiirlerin dilini anlamasak da şiir ahengiyle bizi etkiler. Bu da o tür bir şiir. Şiir olarak güzel mi, evet. Dil açısından başarılı bir şiir mi, hayır. Fikret’in bu tür şiirleri pek çoktur. Fikret sanatçılık yeteneğinden çok toplumsal görüşlerinden dolayı sevilir:
Zulmün topu var, güllesi var, kal’ası varsa,
Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır;
Göz yumma güneşten, ne kadar nûru kararsa
Sönmez ebedî, her gecenin gündüzü vardır.
Güzel bir şiir mi? Evet çok güzel bir şiir. Buna rağmen Fikret’in aruzu Türkçeye başarıyla uygulayan bir şair olduğu düşüncesine katılmıyorum.
Beş Hececiler’e dönecek olursak Enis Behiç ve Yusuf Ziya Ortaç’ın bu kadar şöhreti hak ettiklerini düşünmüyorum. O dönemde şairlik yeteneği bakımından benzer birçok şair, mesela Ali Mümtaz Arolat var. Derslerimizde, hazırlık kitaplarında adı geçiyor mu? Hayır. Beş Hececiler listesinde yer almasalardı. Yusuf Ziya da Enis Behiç de böylesine bir şair olacaktı. Ama biz derslerimizde öğrencilerimizden Yusuf Ziya’nın şu kitap isimlerini ezberlemelerini istiyoruz. Akından Akına, Aşıklar Yolu, Cenk Ufukları, Yanardağ, Bir Selvi Gölgesi … Çok gereksiz bir bilgi bence. Yusuf Ziya’dan, günlük gazetelerin şiir sayfalarında yüzlerce benzerini okuyabileceğiniz bir şiir:
İşittim ki, benim için ağlıyormuşsun,
Hala adım düşmüyormuş dudaklarından!
Geçenlerde bir yolcudan beni sormuşsun,
Metruk, ıssız bir manastır gibiymiş odan!
Çamlıklarda tek başına geziyormuşsun,
Gözyaşların anıyormuş eski günleri…
Enis Behiç Koryürek’in şiir kitapları: Miras, Varidat-ı Süleyman Çelebi, Miras ve Güneşin Ölümü. Bu isimleri bir lise öğrencisi niçin öğrensin? İçinde okunmaya değer bir şiir varsa öğrensin, bence yok. Bir örnek:
Ey benim gül demetim, ey bir çile ipeğim!
Seni çok seviyorum, daha çok seveceğim.
Sen benim kuraklıktan solan gönül bahçemde,
Sen benim şu yıldızsız kalan hulya gecemde
Bir son bahar değilsin, sonuncu bir baharsın;
Ufkumda fecri açan gül kanatlı rüzgarsın.
Hepimiz gençliğimizde bu tür şiirler yazmışızdır. Bu kalitede şiir yazanları önemli şair sayacak olsak biz edebiyat öğretmenlerinin hali nice olurdu. Şiirde kalıcılığı sağlayan, şiirin değerini artıran özellik özgünlüktür. Basmakalıp, orta malı sözlerle yazılan şiirlerin bir sanat değeri taşıdığı söylenemez.
Önceki yazımızın ana düşüncesini tekrarlayarak yazımızı noktalayalım: Okumadığımız, sevmediğimiz, yeteneksiz olduğunu bildiğimiz, öğrencilerimize okumalarını tavsiye etmeyeceğimiz sanatçıları “ya sınavda çıkarsa” düşüncesiyle öğretmekten, kafalarını gereksiz bilgilerle doldurmaktan bir an önce vazgeçmeliyiz. Derslerimizde onlara ayıracağımız zamanı kıyıda köşede kalmış gerçek şairlere, öğrencilere dil ve edebiyat zevki aşılayabilecek hakiki şiirlere ayırmalıyız.
RECAİ KAPUSUZOĞLU