NERMİN YILDIRIM
331 SAYFA
Anlatılan kabuslar gerçek olur, tatlı rüyaların da hayrı kaçar. Unutma, ne görürsen gör kendine sakla; rüyalar anlatılmaz.
Sevgili Gülsan ile güzel bir ortak okumanın sonuna geldik. Heyecanla, merakla okuduk kitabımızı. Sonrasında yaptığımız sohbetle de harika bir anı eklemiş olduk hayat defterimize. Eşlik ettiğin için çok teşekkür ederim canım Nicelerinde buluşmak dileğiyle.
Barcelona’da yaşayan Pilar ve eşi Eyüp birbirini seven, mutlu bir çifttir. Son günlerde huzursuz uykularından ve rüyalarından şikayetçi olan Eyüp, bir uzmandan destek almaya karar verir. Doktorun tavsiyesi uyanır uyanmaz rüyalarını bir deftere not etmesidir. Sonrasında bunlar üzerine konuşacak ve bu huzursuzluğa bir çözüm arayacaklardır birlikte.
Eyüp başlarda garip bulsa da bu yöntemi, zamanla rüya defterine içini dökmek hoşuna gitmeye başlar. Gün geçtikçe hatırladığı rüyalar da artar hatta gittikçe karmaşık bir hal alır.
Ve bir gün bir anda ortadan kaybolur. Polise başvuran Pilar, onun uzun yıllardır ayrı olduğu ve nedense pek bahsetmediği memleketine, İstanbul’a döndüğünü öğrenir ve aramak için yola düşer.
Eşinin yıllardır görüşmediği ailesinden başka yardım alacağı kimse yoktur. Hiç tanışmadığı bu insanlar Pilar’ın gelişiyle büyük şaşkınlık yaşarlar. Ablası ve abisinin de Eyüp’ten haberi yoktur uzun zamandır. İstanbul’da olduğunu duymak aile üyelerini çok eskilere, karanlık sırlarına götürür. Pilar’ın elindeki tek dayanak ise rüya defteridir bu gizemli kayba ulaşma yolunda.
Aile üyelerinin ve Pilar’ın anlatımıyla ilerliyor hikayemiz. Arada rüya defterine alınan notların da eşlik ettiği hüzünlü, sarsıcı bir öyküydü. Yazardan okuduğum ikinci kitaptı ve beğenerek okudum. Anlatım oldukça akıcı, Nermin hanımın kalemiyle tanışmış olanlar katılacaktır bana sanrım. Aile kavramına, iletişim eksikliğine, anlaşılmamaya, söylenmeyen belki de söylenemeyen sözlere dair, gerçekten soluksuz okunan bir kitap oldu bizim için. Veysel’e, Müesser’e, Perihan’a ve Eyüp’e ayrı ayrı üzüldüm. Ara ara bir yumru oturdu boğazıma. Ah dedim ahhh keşke konuşabilseydiniz birbirinizle. Sözün özü okuyun mutlaka bu etkileyici eseri.
Ne var ki biri için ölmek, onun için yaşamaktan daha kolaydır zaten.
En fenası insanın kendini anlatamaması. Sonradan öğrendiğin bir dilde kendini ne kadar anlatabilirsin ki? Zaten bence topraktan çok sesi özler insan. Anadilin sesini. Dilin senin vatanındır.
Acaba bazen hiç sevilmemek, borçlu kalacak kadar sevilmekten evla olabilir miydi?
Büyükler herkesi budayıp kendilerine benzetmek isterdi ama çocuklar kahramanları oldukları gibi sevecek cesaretteydi.
Ve insan nedense en çok sevgisine kıymet vermeyenleri seviyordu.
Sakın korkularını çağırma kızım. Hem zaten korku, başına gelebilecek pek çok şeyden daha korkunçtur.
Keder her zaman mutluluktan daha çok saygı görüyor, başkalarının acısı, kendi şansıyla avunmak isteyenlere için için iyi geliyordu.
İnsan içinde sakladıklarıyla yorulup kirleniyor en çok.
Keşke onu daha çok sevebilmiş, sevdiğini söyleyebilmiş olsaydı.
Küçükken insanın kalbi geniş, sevgisi cömert oluyordu. Ama büyüdükçe artık kimse kimseyi sevmekle uğraşmak istemiyordu.
LÜTFEN KİTAP OKUYALIM!!!
Arzu ORTAÖREN