Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Çok Bulutlu
13°C
İstanbul
13°C
Çok Bulutlu
Pazar Hafif Yağmurlu
13°C
Pazartesi Hafif Yağmurlu
12°C
Salı Parçalı Bulutlu
13°C
Çarşamba Çok Bulutlu
13°C
ÖPÜLESİ SAÇLAR

 Evet, galiba saçlarını kestirecek. Onlar dökülmeye başlamadan, parça parça yolunmadan kestirmeli… Konsolun üzerinde duran, annesinin yanında gülerek çektirdiği, fotoğrafa bakıyor. Onlu yaşlarını ve saçlarını belinde gösteren bir fotoğraf. Annesi, o doğduktan sonra, uzayan saçlarını özenle bakıp, tarayıp, değişik şekillerde toplamıştı. Kendisi de, annesinin izinden yürümüştü. Arada sırada gittiği kuaförde, en fazla iki parmak kestirirdi, fazlasına asla izin vermez, ortalığı birbirine katardı. Hüzünle saçlarına dokunuyor, onlarla böyle vedalaşmak zorunda kalacağını hiç aklına getirmemişti Çok zor olacak bu. Teşhis meme kanseri. Doktor verilecek kemoterapi ilaçlarının saçlarını dökeceğini söylediğinden beri çok huzursuz. Saçlarını, yaşadığı bu sağlık sorunu nedeniyle kestirebilir.  Lime lime yastıktan toplamak mı, kestirmek mi…Ne seçenekler ama…Kahretsin…

Gözleri doluyor, ağlamaya yakın, hıçkırıktan uzak. İki yıl önce kaybettiği annesi, uzaklardan el sallıyor, onu hissediyor. Şimdi, başını onun dizlerine koyup ağlamayı ne çok isterdi. Çoğu kimse, kökü sende, yine uzar diyor. Kaybedilen geçmişi diriltmek onun da elinde değil, o huzurun gölgesini yeniden duyumsamak. İlk defa, kalbi kırıldığında öfkelenmişti saçlarına, bir avuç kadar yolmuştu. Gençliğinin ilk demlerinde, sevdiği çocuk onu yüz üstü bıraktığında… Yoluk saçlarına baktığında dehşete kapılmış, kendi kendine söz vermişti, bir daha kimse için yolmayacaktı saçlarını. Öyle de yaptı. Çoğalan kalp kırıklıklarından sonra, hep kuaförün yolunu tuttu. Böylece her kırıklıkta kendisini iyileştirmenin yolunu buldu. İyileşiyor, hayatına bir adım sonradan başlıyordu, takıldığı noktadan değil. Ameliyat olalı üç gün oldu ve sol memesi yerinde değil. Memesine o kadar aldırmıyor, aklı saçlarında.

Hastane yatağının başucunda duran çantasından küçük cep aynasını çıkarıyor, kendisine bakıyor, belki son kez, belki sona biraz yakınken. Dudaklarının pembesini, gözlerinden yükselen bir çığlığın çaldığını fark ediyor. Saçlarını toplayıp eline sarıyor, burnuna götürüyor. Saçlarından tanımadığı ve anlam veremediği bir koku yayılıyor. Bu kokuyu şimdiye kadar hiç hissetmemiştim, garip.

Düşüncelere dalmışken, elleri kolları dolu gelen Can’ın odaya girdiğini fark ediyor. Can iki dirhem bir çekirdek giyinmiş, saçlarını her zamanki gibi arkaya doğru taramış, biraz perçem düşürmüş, gülerek giriyor içeriye. Esra’nın kalbi bir yükselip bir düşüyor, yüzündeki gülümsemeyi söndürmemeye çalışıyor. Can eğilip onu öpünce o da Can’ın yanağını okşuyor. Can saçlara uzanıp derin bir nefes alıyor, Esra Can’ın saçını acımasızca çekiyor. “Canımı acıttın,” diyor Can, göz kırparak. “Nasılsın?” Esra “Eh işte,” diye cevaplıyor. “Sarılayım mı sana?” bu sözcüğü duyunca Esra’nın gözlerinden yaşlar akıyor. Sarılsa, sarmalasa…Sanki düşecek, bir daha ayağa kalkamayacak. İstiyor ama “Yok diyor,” “Dur yerinde,” 

Uzun bir sessizlik doluyor odaya. Esra, bu illeti devirebilecek gücü bulabilecek miyiz ikimiz de?” diye düşünüyor. Can, karşıdan, Esra’nın her zaman kendine savurduğu saçlarına bakıyor. Beline uzanan, o insanı hülyalara daldıran saçların bir büyüsü var, biliyor. Onları tararken ve toplarken Can’ın da tüm sevgisini akıttığını biliyor Esra. İkisi için de bir ayin, bir buluşma, o saçları yıkayıp taramak.

            Karşılıklı bakışıyorlar, “Hastaneden çıkma vakti geldi,” diyor Can, “Hadi toparlanalım,” Bir an önce evine kavuşma arzusu duyan Esra, hızlı hızlı üstünü giyiniyor, çantasını eline alıyor ve Can’ın koluna giriyor. Hazır, evet hazır, evine kavuşmaya hazır, evde dolanmaya, iş yapmaya, duvarları koklamaya hazır. Kısa bir yolun ardından eve geliyorlar. Can kapıyı açarken, Esra sabırsızlanıyor, “Hadi, hadi, çabuk ol,” “Dur Esra, bak elim kolum dolanıyor acele ettirince,” Kapı açılıyor, Esra bir zıplamayla eve giriyor, derin bir nefes alıyor, “Benim kokum, Can’ın kokusu,” gözleri bütün eşyaları tarıyor, hiçbir şey eksik değil.

            -Çok özlemişim.

-Biz de seni özledik.

-Sen çay içmeden yapamazsın, hemen demliyorum derken Can mutfağa doğru gidiyor. Esra en sevdiği kırmızı kanepeye uzanıyor ve tavanı seyrediyor. İnsan tavanı bile özler mi? Özlüyor işte. Zaman, sanki av zamanı. Avcılar dolanıyor etrafında ve birazdan kanatlarına bir kurşun değecek. Sanki kanı saçlarından akacak. Gözlerini kapıyor, bir an için dünyanın öbür ucunda olduğunu düşünüyor. Yine ben, yine Can. Yeterli aslında, nerede, nasıl olursak…

Can, çayları dolduruyor, salona getiriyor. Çayın yanında, atıştırmak için, pastaneden aldığı kıymalı böreği, sehpanın üstüne koyuyor. Böreğin kokusu, Esra’nın içine kadar sızıyor, ne çok özlemişim… Can da en sevdiği börekleri atıştırırken, bir yandan da Esra’nın gözünün içine bakıyor. Esra yavaşça bulutlara yükseldiğini ve omuzlarındaki tüm yükün yağmur olup yeryüzüne aktığını hissediyor. Bu, yılların eskitemediği sevdayı, karambolden gelen bir hastalığın yıkmasına izin vermeyecek. Camdan ayaklarına süzülen kırmızı, sarı ve turuncu ışıklarla oynarken, kendini güvende hissediyor. Yine dudakları yerçekimine karşı koyuyor. Dışarıda, hafif bir esinti sanki şarkı söylüyor, şarkıyı dinlerken saçları da esintiye eşlik ediyor.

            -Üşümeye başladım.

-Evet ben de üşüdüm.

-Bir hırka alayım.

– Dur ben getireyim.

-Annemin aldığını

-Yarın hastaneye kahvaltı yapıp gidelim.

-Biliyorsun, sabahları hiç iştahım olmuyor.

-Bir iki lokma lütfen.

-Tamam tamam.

-O zaman anlaştık.

-Kuaföre de uğramam lazım.

-Tamam, hallederiz.

Akşam, Esra’nın beklediğinden daha çabuk oluyor. Yatak odasına geçtiklerinde, Esra saçlarındaki tokayı çıkarıyor ve onları Can’ın yüzüne doğru pamuk gibi çarpıyor.  Can elleriyle karıştırıyor o saçları, böyle çok seviyor, işte benim Einstein’ım diyor. Esra kahkahalarla gülüyor, yumuşak yatağa atlıyor, yanında Can’ı da deviriyor. “Sarıl uyu bakalım, bu son gece, yarın kestireceğim galiba saçlarımı, kuaförde karar vereceğim, derken Can’a sıkıca tutunuyor Esra. Rahatlıyor, verdiği kararın huzuru bütün bedenine yayılıyor.

Evden el ele çıkıyorlar. Kuaför dükkanının tam önüne arabayı park ediyorlar. Aynı anda iniyorlar arabadan, Esra Can’ın koluna giriyor, camekan kısmında durup camdan içeri doğru bakıyor. Sonrası…sonrası kararlı adımlarla giriyor içeriye, peşinden Can’da giriyor. Esra, boş bir sandalyeye, çöker gibi oturuyor, Can da hemen yanındakine. Şaşırmış gözler üzerlerinde dolanıyor ama aldırmıyorlar. Can’ın gözü Esra’da. Kuaför Necip geliyor “Hoş geldiniz Esra Hanım, nasılsınız?” diye soruyor. Kısaca “İyi” diyor Esra. “Ne yapalım istersiniz? diyor Necip saçlarla oynarken.

-Sıfıra vur.

-Tamamen mi?

-Evet hepsini.

Necip ses çıkarmıyor, makası alıyor, kesmeye başlıyor. Biraz hüzün çöküyor gözlerine ve gözlerini kısarak aynaya bakıyor Esra. Mermerin üzerine bakamıyor. İçinden, bir ağıtla beraber dünkü esintinin şarkısı geçiyor. Hangisini dinlemeli bilmiyor. Hayalinde, güleç yüzlü bir çocuk beliriyor ve gelip ellerini tutuyor… Esra, tıraş makinesinin, kafasında açtığı yolları görmemek için gözlerini sımsıkı kapatıyor bu defa, “Sonunda,” diyor “En sonunda göreceğim,” omuzlarını salıyor, dudaklarını esnetiyor…

Kesim bittiğinde, gözlerini korkarak aralıyor. Saçlarının yerini, cam gibi bir yüzey almış… Elini kafasına götürüp onu okşuyor ve istemsizce elini kokluyor. Çocukluğundan kendisine uzanan, annesinin kokusunu içine çekiyor. “Seninleyim,” diyor iç çekerek ve beraberce aynaya daha fazla yaklaşıyorlar…

-Bana yakıştı.

-Evet hanımefendi, çok yakıştı.

-Yakıştı değil mi Can?

Can gülerek bakıyor ona, “Evet, hem de çok yakıştı,”. Esra, tam o an Can’ın saçlarını sıfıra vurdurduğunu fark ediyor.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.