Lavaboya baktım. Bir tarafta çay taneleri, bir tarafta balık kılçıkları, diğer tarafta soğan kabukları. Neler yenmiş böyle, neler içilmiş? Kalabalıklardı herhalde; yoksa lavabo böyle dolu olur muydu? Dışarıda çöpçü, çöpleri karıştırıyor. Ellerinde eldiven, kafasında poşetten uyduruk bir şapka, diz kısmından yırtılmış bir pantolon, yanları delik bir ayakkabı. Yokluyor eliyle çöp...
Tezat hayatlar Bir ucu aşılmaz, ulaşılmaz buzdan dağ Başı dumanlı, acı keder dolu soğuk hayatlar Bir ucu ucsuz bucaksız renkler içinde Güneşi tepeden ışık saçan, papatya tarlası… Neşeyle, hüzün, yanlışla, doğru gibi Hayatın içindeki, yaşanası tezat hayatlar…. Dünyanın bir ucu cennetten bir köşe Bolluk bereket içinde, eğlencenin tavan yaptığı Müsrifliğin...
Özellikle bazı çevreler, hayatta en çok “Türk” kelimesinden rahatsız oluyorlar desek; abartmış olmayız. Yazılarında, konuşmalarında her zaman sosyolojik ne kültürel kavramlardan dem vuranlar; nedense bu bahsettikleri kavramları, mesele ”Türk milleti” olduğu zaman şaşırıp, ya da gafletten, ideolojik bağnazlıktan dolayı yerli yerinde kullanmıyorlar. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz: 1960´lı yılların başında Batı...
Işığım gölgeme gizleniyor. Çıkmaz sokaklar labirent , Kırk küsur yıl, zikir / dua da eskimiş kellem… Gökkuşağının altına defneler dikiyor. Seni uzaktan seyre dalan ruhum, Kuru ekmeği geceye banıp , gözlerini yudumluyor . Türbe yapıp ayak tırnağını, ışığın doğduğu şehre … Karanlığı örtü yaparak , bin yıllık rüyama , Gözlerine...