Salt nefes alabilmenin öneminin yanı sıra, bir de ‘yaşadığını hissettiğin’ için derin bir nefes alabilmek her şeye bedel olmalı. Herkese göre değişmekle birlikte ve yaşamaktan ne anladığımıza bağlı olarak farklılık gösterse de sevebildiğimiz, gezebildiğimiz, gülebildiğimiz kadar hayatın içinde varız.
Bununla birlikte, bu hayatı tam anlamıyla yaşamış olduğunu söyleyen biri varsa bu o kişinin başarısı, şansı, bahtı diyebilir miyiz? Yoksa bir insanın yaşama dair nelere karşı yatkın olup olmadığı yaşamın gerçekliğini mi belirliyor?
‘İstek duymak’ belki de en başta gelen donelerden bir tanesi. İsteğini, hevesini kaybetmiş olmak buna balta vuruyor olabilir ki Frida Kahlo’nun dediği gibi: “Bir gün her şey yoluna girerse, umarım halâ hevesim ve isteğim kalmış olur.” En can alıcı kısım da bu olmalı diye düşünüyorum. Hayata karşı olumlu düşüncelerimizi yitirmemek, umudu kaybetmemek, -varsa- acı ve travmalarımızla başa çıkabilmek ve ileri doğru adım atabilmek, ne olursa olsun yaşam sevincimizi diri tutmak…
“Şu hayatta önemli olan tek şey, bir insanın ‘ben gerçekten yaşadım’ diyebilmesidir. Onun dışında hiçbir şeyin önemi yok.” der Jean Paul Sarte de.
“Yaşam” denen döngüde tek başımıza değiliz. Hayatımızdaki tüm insanlar; arkadaş, dost, iş arkadaşı, sevgili veya eş hayatımızı, yaşam koşullarımızı şekillendiren faktörlerden her biridir.
Bu nedenledir ki, seçimler hassasiyet taşır. Bunları yaşayabildiğimiz insanları kaybetmemek, değer vermek, kıymet bilmek ve iletişimleri çoğaltmak her iki taraf için de önemlidir. Birlikte gülebilmek, en az birlikte ağlamak kadar önemli bir duygu durumudur.
GÜLENAY GÜNEŞ