Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

HAYAT HİKAYEMİZ

HAYAT HİKAYEMİZ
22 Ekim 2024 10:53
8
A+
A-

Günün Hikayesi:

“HAYAT HİKAYEMİZ…..

Gal-û Belâ da yazılmış hikayemiz,

Ana rahmine düşünce başlar hayat mücadelemiz,…

İlk mücadele dünyaya gelmek için…

Dünyaya geldikten sonra ağlamayla devam ederiz..

Doğal ihtiyaçlarımızı ağlamakla belirtiriz .

Yinede birilerine bağımlıyız , bu annemiz dahi olsa…

Acığırız ağlarız, susarız ağlarız, altımız kirlenir ağlarız, velhasıl ağlamakla meme verir annemiz…

…..

Sonra başlarız, çevremizde olanları anlamayı çalışmaya; gülmeler, konuşmalar, bağrışmalar, dokunuşlar , beden hareketleri hepsi bir birinden gizemlidir bizim için…

Her birine farklı tepki vermeyi öğrenmeye başlarız.

….

Hayat mücadelesi tüm acımasızlığıyla devam eder.Sonra annemizden -babamızdan, kardeşlerimizden ve çevremizden duyduklarımız; kimi tatlı, kimi hiddetli sözler…

Bir karmaşa içerisinde tepki veririz.Konuşmaları anlarız, fakat bir türlü güzel bir konuşmayla cevap veremeyiz.Bir kelime yada bir davranış olur sadece,..

Ve kısa kelimeler olur, anne, baba ,mamma, su ,kaka gibi….

Bunları söylemek hayattaki ilk anlamlı zaferdir ,bizler için…

Arkasından emekleme gelir. İhtiyaçlarımızı ulaşmak için, kısmi de olsa bir başarıdır. Suya doğru, sofraya doğru, kapıya doğru emeklemek gibi…

Bakarız herkes ayakta yürüyor, koşuyor, hopluyor-zıplıyor, oynuyor , ayakta duruyor; biz ise, emekliyoruz …

Ayağa kalkmaya çalışırız düşe- kalka…Kim bilir, belki yüz, belki de bin kere denemişizdir…

Bedenimiz geliştikçe, beynimizde gelişmeye başlar.

Yılmadan ayağa kalkmaya , birçok denemeden sonra dikiliriz ,nihayet bir yerlere tutunarak da olsa…Sıra ilk adına gelmiştir, kısa ama , büyük çabayla…

Bir kaç denemeden sonra adımlar başlar. Yere düşüp kalkmaların sayısı unutulmuştur. Artık özgür bir insan edasıyla bilinçsizce sağa-sola hücum ederiz…

Hayatın en önemli kazanımlarından biridir, aslında bu,…

Sağlıklı bir bedenle hareket edebilmek…

Ailenin korkuları dinmiştir ,acaba hemen yürüyecek mi, ne zaman yürüyecek, ya yürümezse? ..Gibi karmaşık sorular.

Hepsi biran da son bulur, sevince dönüşür ,kucağa koşunca çocuk….

Artık çevreyi tanıma ve anlamlandırmaya başlarız.Öğrenme tüm hızıyla devam eder ,ta ki ölünceye kadar devam edecek…

Başka bir sorun başlar, ilkokul yıllarında; okuma-yazma ve öğrenme çabalarımız…

Her çocuk farklı bir bireydir, aslında..

Biz yetişkinler, genelleme ve kıyaslama yaparak yarışa sokarız çocukları, hem de hayat yarışına….

Düşünmeyiz hiç , bizim çocuğumuz farklı bir birey diye!..

Hep başkalarıyla kıyaslar, değerlendiririz.Belki de ,çocuğumuza yapabileceğimiz en büyük kötülüğü o zaman yapmaya başlıyoruz.

Daha çocuğunuzu tam tanımadan idealimizdeki mesleği edindirip, idealimizdeki kız yada erkekle evlendirmeyi plânlarız…

Giyeceği kıyafetten seçeceği arkadaşa kadar , yön vermeye çalışırız….Aslında çok büyük hata yapıyoruz.

Birçok farklı yetenek, önyargılarımız ve kendi kaprislerimiz yüzünden, gün yüzüne çıkmadan kaybolur gider.Işin ehline hiç bırakmayız….

Herşeyi biz biliriz, biz yaparız, hep anılarımızı anlatır, ya hayallerde yada anılarda yaşarız hep ….

Ulaşamadığımız hayalleri , hep çocuklarımızdan isteriz.Onların da farklı yetenekleri ve hayalleri olabileceğini hiç aklımıza getirmeyiz….

Onların yerine biz düşünür, biz yaparız, biz karar veririz.

Sonuç ,hüsran ve pişmanlıkla geçer….

Bırakalım çocuklarımızı……Kendi ayakları üzerinde duranlar onlar değil miydi?

İlk adımlarını düşe kalka atanlar onlar değil miydi?

-Anneciğim!

-Babacığım!

Bu kelimeleri ilk söyleyen onlar değil miydi?

Bırakalım çocuklarımızı, kendi özgüvenleriyle yaşasınlar …

Onlara sağlıklı ,yaşanabilir ortam ve imkanlar sağlayalım yeter…

İnanın, her çocuk farklı bir beyin, farklı fikir ve icatlarıyla ,dünyaya yeni eserler, yeni buluşlar bırakacakdır….

Kuralları koyarken empati kurmayı unutmayalım!

İlkokulda başlar ailemizin telkinleri; benim oğlum yada benim kızım doktor olacak , avukat olacak, komiser yada subay olacak, veteriner olacak , öğretmen olacak övünmeleri….

Maalesef hiç birimiz demeyiz, benim çocuğum iyi bir vatandaş olup insanlığa hizmet edecek diye!…

Biz de başlar, çevremizdekilerin kafamıza soktuğu meslek kargaşalığı; o dönem ünlü futbolcu ,manken , artist kim varsa onu oluruz,

tanıdığımız saygın ve tanınan kim varsa onun gibi oluruz, aileden kimi seviyorsak onun gibi davranırız, böyle başlar taklitler ve özentiler,…Bir türlü kendimiz olamayız.

Zaten sadece kendimiz olabilsek iş bitecek….

İlkokul da biter, iyi yada kötü. Aile karar verir genellikle hangi okula devam edeceğimizi…

Sahi son zamanlarda Devleti Yönetenler karar verir oldu , bu işi de ….Ailenin gelirine göre hangi mahallede oturuyorsa ,o mahalledeki okullara gitmeye mahkum artık….

Tabii ailen zengin ve torpilli değilse…..

Çocukluktan gençliğe yeni adım atılan dönemlerde çocuklar, karşı cinslerine öcü gibi gösterilir, nedense!…..

Sanki onlar birbirine iki düşman gibi yetiştirilir. Kız ise ,erkeklerden uzak dur!

Erkek ise, aman ha, devir kötü kızlara takılma!….

Dini eğitimler ise , daha vahim; hep korkutucu ,zorlayıcı, baskıcı eğitim anlayışıyla.

Sevdirici , akılcı, özendirici, bilimsel bir din eğitimi verilse; bugün toplumda bu kadar hırsız, yolsuz ,soysuz, dinsiz, ahlaksız, adaletsiz, tecavüzcü, terörist olur muydu?

Bilinçli, düzenli ve disiplinli bir eğitimle gelişir insan….

Yanlış tercihler , yanlış yönlendirmeler, yanlış eğitimler sonucu, hepimiz yetenekli olduğumuz bir alanı, ya ömrümüzün yarısından sonra keşfetmişiz , ya da keşfedemeden dünyadan göçüp gidenler olmuş.

Mücevherden anlamayan için değerli bir taşın diğer taşlardan hiç bir farkı yoktur. Ne zaman mücevhercinin eline geçip, elinde işlenip şekil aldı, o zaman dünyada paha biçilmez değer kazanır değil mi?…..

Hayat bu işte; keşkelerimiz, pişmanlıklarımız , tesadüfi başarılarımız, başarısızlıklarımız,

hayallerimiz, anılarımız, acılarımız, mutluluklarımız , gözyaşlarımız, beklentilerimiz, ve son arzularımızla biten bir hayat………

Ve ölüm!….

Ölüm ;aslında bir son buluş değil, inanlar için sonsuzluğa başlangıçtır !

Hayatınızda keşkelerinizden daha çok iyiki yapmışsınız , olması dileğiyle…………….”

Bilal DAĞ

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.