

Kum üstüne kurulmuş şehir, düşler, umutlar…
Hayali uçurtmalarıyla güneşi arar çocuklar…
Bir parça ekmek, karın tokluğu,
Ölüm korkusu olmadan yaşamak nasıl bir şey…
Bilmek ister Gazze’de çocuklar.
Kum üstüne kurulmuş şehir, umutlar, düşler, mavi Gök kubbe…
Nereden bilsin Gazzeli çocuk
İnsanlığın vicdanının da kumdan olduğunu…
Seslendikçe, tutunmaya çalıştıkça,
Gözleri, nefesi, kumlarla örtülüp
Nefessiz kalacağını…
Gazze’de yıldızlar kayar,
Eksik olmaz akbabalar ne yerde ne gökyüzünde…
Oysa Gazze’deki anne de bir kadın,
Baba da bir adam…
Çocuklar da candır,
Bütün kadınlar, çocuklar, erkekler gibi.
Gazze çocuklarının sesi bir mutlu şarkı değil,
Ağıttır. Yitik insanlığa bir çağrıdır.
Duy! Kör bakma emperyalistlerin kan akıtmasına.
Zulme susmak cehalettir; fakirliktir.
Parayla giderilemez bu.
Maddi değil, insanlık;
Manevidir, ahlakidir.
Ve ahlâk der ki: Canlıyı öldürme.
İnsanı öldürme. Çocukları öldürme.
Çetrefilli dünya…
Siyah giymekten, et yemekten bıkmadın mı?
Her gün acının resmini çizmekten yorulmadın mı?
El çek! Ceplerinde patikaları olan çocuklar yaşasın,
Umuda, suya, yeşile, güneşe varsın…
Unutma, kumun diğer adı Satürn’dür.
Çocukların dili, dini, ırkı olmaz.
Yerleştirmeyin bulutları onların gözlerine.
Henüz kendini tanımadan,
Oyundaşlarıyla koşup oynayamadan,
Ölümü, acıyı bir hediye gibi sunmayın
Siyah ile beyazın ne olduğunu bilmeyen masumlara.
Susma insan, seyretme. Ateş sıçrar…
Alevlerin içinde yalnız sen duyarsın sesini.
Yıldız Karaca