En mutlu günü olması gerekmiyor muydu; küçük kızın biraz önce gelin arabasının önünde, yarım yamalak oynamayı bilen kocası dedikleri delikanlılığa yeni adım atmış toy çocukla?
Bu kadın da kimdi daha henüz dağılmamışken kalabalık “çıkar gelinliğini kuru temizleme dükkanımızdan getirdik biz gidiyoruz giderken götüreceğiz” diyen?
Hem de; küçük kızın teyzesi demişti gelinliğini çıkartma sakın zifaftan önce.
Küçük kız kocaman bir kadın edasında çıkartanam kocam çıkartır dediğinde bir yandan da düşünüyordu bu cevabı vermem ayıp mı oldu diye.
Kadının yaptığı ayıp değil miydi?
Yada; o anda o kadının tavrıyla onu yalnız bırakanlara da mı ayıp değildi?
Neredeydi kızın kaynanası? İlk günden sahipsiz bırakmıştı ömrünce sahipsiz bırakacağı gibi…
Kızın aklı bu olaya takılsa da kadın gelip ikide bir de hadi daha çıkartmadın mı gelinliği diye sıkıştırsa da aklının bir yerinde evde kendi kendilerine yaptığı saçları dağılmadan Fotoğrafçıya gidip fotoğraf çektirebilmekteydi…
Çünkü; demişti kaynanası kalabalık dağılsın kasabaya gidip fotoğraf çektiririz. İstemişti ki bir anı kalsın her gelinin hayali gibi. Yıllar geçince bakabileceği, çocuklarına, torunlarına gösterebileceği…
İçindeki bu yaraydı yıllar sonra oğlunun can eşinin her istediğini yapması. Fotoğraflara hiç düşünmeden para vermesi.
Yine yalnız kalmıştı. Akşam olmuş ama götürülmemişti fotoğrafçıya.
Bu seferde o kadının oğluydu sebep. Fotoğraf makinasıyla biz çektirdik onları çıkarttırıp olur biter deyip kızın hevesini kursağında koyan.
Kimdi bu kadın?
Kimdi bu kadının oğlu da her taşın altından onlar çıkıyordu?
Günler geçti küçük kız hamile bile kalmıştı ama o fotoğraflar hiç geçmedi eline. Ondan sonra köye gelin gelen bir kaç kızın ona gelinlikli fotoğraflarını gösterdikçe kızın içi acıyordu yıllarca da her gelinlikli fotoğraf gördüğünde içinin acıdığı gibi ve kaynanasının ondan sonra getirdiği iki gelinine boy boy fotoğraf çerçeveletilip duvara astığında iç geçirdiğini gören kaynanası ” sen gelinlerimi kıskanıyorsun. Senin zamanında fırsatımız olmadı” dediğinde öfkesi artmıştı gösteremese de.
Kıskanmıyordu ama o adama kızgındı her şeye karıştığı için. Fırsatı yada parası olmadığından değildi ki onu bu hayalinden geri koyan o adamdı. Yılları yıllar geçip yine hep o kişiydi olayların içinde olan.
Belki o farkında değildi ama büyük yaralar bırakmıştı küçük gelinin ileri gelen ömründe.
Galiba bunlardan biride köye her geldiklerinde pikniğe gitmeleri ve sen çocuklsun deyip onu hiç bir zaman götürmemeleriydi.
Bu da başka bir yazı konusu da neyse…
Kızın imtihanı çoktan başlamıştı ve yalnızlığı…
Kızın havsalasında tek bir anı yoktu gelinliğine dair. Evlerinde boy aynası da yoktu ki çıkmadan görmüş olsaydı. Yakışmış mıydı ona hiç prova falan yapmadan giydiği gelinlik? Kimindi ki bir hırsız gibi onun üstüne giydirilen, dükkandan onlara emanet bırakılan gelinlik?
Ömür dediğin neydi?
Ömür dediğin çile yeri miydi emanet bir gelinlikle hayata başlanılan?
Binnur Doğan