Cumhuriyetle yönetiliyoruz. Bizim cumhuriyetin temel felsefesi kendi kendini inkar etmektir. Kendini inkar ederken, kendi vatandaşının imhasını alkışlamaktadır. Herhangi bir komplekse kapılmadan kendimizi ölçüye vurursak, cumhuriyet tarihimiz: askeri inkılaplarla acı hatıralar yığını… Evet cumhuriyet demokratik bir seçim. Ve seçilen cumhuriyetin demokrasisi ise; eşit olmaktır. Eşitlik ise; eşit haklara sahip olmaktır. Ama ne yazık ki bizde eşit haklara sahip olmayan vatandaşlar cumhuriyetin şemsiyesi altında soğuk iklimlerde bırakıldı… Çünkü ülkede cumhuriyetin yazı ve baharı yok edildi… Zaten iklimi kışa dönüştürülmüş ülkenin hedefi ve amacı da kalmamış oldu. Hedefi kaybolan cumhuriyette şimdi sadece belirsizliğin sarhoşluğu var. Ülkede yere düşen yağmur damlası bile belirsizlikle yaralı. Çünkü yönetim cumhuriyette olsa daima korkutan şimşekler çakmakta… Ve cumhuriyet korkutanların menfaat çerçevesinde dönmektedir. Güya yeni keşfedilen cumhuriyetle beraber eski zorba zulümlerin hepsi de çürütülmüştü. Peki sonuç? Yine memlekette eski zulümlerin hepsi ayakta değil midir? Ne yazık ki yönetim cumhuriyette olsa zorba yöneticilerin vesayeti altında gerçekleşiyor… Ama yine de cumhuriyet yönetimi şimdilik vatandaşın hürriyette ulaştığı en son durak… Evet, bu durakta otorite ve hürriyet daima birbirine iki düşman… İki düşman gibi daima çatışırlar… Hem çatışmaları gerek, hem de sevişmeleri gerek… Otoriteyi yakalayıp, daha doğrusu onu bağlamak anarşiye yol açmaktır. Hürriyeti bağlamak ise: aba altındaki eli sopalı totaliter devrini açmaktır. Demek ki toplumda ne hürriyet bağlanır, ne de otorite kaldırılır. Hakkın; gerektiği kadarını otoriteye ve gerektiği kadarını da hürriyete vermek gerekmektedir. Avuçtaki kuş gibi: kuşu fazla sıkarsan öldürürsün, serbest bırakırsan uçurursun… Otoritesiz hürriyet olmadığı gibi hürriyetsiz otorite de olmaz. Yani ikisi birbirinden ayrıldığı an ikisi de daima tehlikededir… Açıkçası öncesi ve sonrası otoritenin görevi vatandaşın hürriyetini korumaktır ve vatandaşın görevi de otoriteyi sağlayanlara yardımcı olmaktır. Ama ikisinde de hüsnüniyet önemli… İşte yine her şey geldi iyi niyette düğümlendi. Evet, yönetici kötü niyetle topluma tepeden bakarsa vatandaşın sadece tepesini görür. Ama iyi niyetle bakıp vatandaşın acı ve saadetine ortak olursa, vatandaşların hem düşünen kafasını, hem de seven kalbini görür…
Açıkçası ülkede ne cumhuriyet sevildi, ne de demokrasi… Düşünmeyen ve sevilmeyen cumhuriyetle beraber demokrasi de öldü. Ölü demokrasi bu siyasetin içinde çöplüklere atıldı. Ömer’in adaletini öldürenlerin cüzdanında ne İslam kalmış, ne Eflatun’un Aristo’su. Halbuki hepimiz cumhuriyet şemsiyesi altında demokrasi adına bazı siyasetçilere kapılmıştık. Güya ülkede demokrasi adına demokratik siyasetçiler var olacaktı. Ve demokrasi adına herkes birbirini sevecekti. Çünkü bize değerlerimize inanmamız gerekir diyorlardı. Ama yaşayarak gördük ki bizim ülkede değer dünyası demokratik siyasetçilerini çoktan kaybetmişti. Ülkemizde demokrasiye damgasını vuran tek bir siyasetçiye izin verilmedi. Ne siyasetçiye olanak bırakıldı, ne de siyasetçiye maya olacak bir devir. Devir deyince, yıllar öncesine daldım. Demokrasi adına yapılan inkılaplar zihnimde tekrar canlanmaya başladı. Film koptuğu yerden tekrar çalışmaya başlamıştı bile. Demokrasi adına yapılan inkılaplar büsbütün demokrasi olmadığını gün geçtikçe kendini ispat ediyordu. Nedense cumhuriyetin demokrasisi ölmüyordu ama hiçte yaşatılmıyordu. Evet, kafa kol kesmeler hep demokrasi adına inkılapçılara ziyafet oluyordu. Ardından da facia dolu inkılabın korkulu günleri beynimize çivi gibi çakılıyordu. Aydınlar ve yazarlar bir dolap beygiri sabrı ve korkusu ile yapılan işkencelere maruz bırakılıyordu? Neler çekmiştik neler? Adeta her aydın kendini her gün ölüler defterine kaydedip, ertesi gün yeni başlayacak bir güne tekrar ölü kaydetmemek için adını araması oluyordu. Bu ülkenin karanlıkları, bu ülkenin facialarını aydınlatmak için hiçbir zaman ışık aranmadı. Yanarız da ona yanarız; ışık olacak projektörleri demokrasi havariliğine soyunanların yüzüne bir türlü fırlatamadık.