Bizler, çocukluğunu doya doya yaşayan, sokaklarda top oynayan, mahalle kültürünü soluyan, komşuluk ilişkilerinin sıcaklığını hisseden bir neslin son halkalarıyız. O günlerde, teknoloji bugünkü kadar yaygın değildi, fakat hayatımızda eksik olan bu teknolojiye rağmen daha zengin ve dolu dolu bir yaşantımız vardı. Güneşin ilk ışıklarıyla sokaklara dökülür, akşam ezanıyla evlere geri dönerdik. Anne babalarımızın bizleri endişeyle beklediği o akşamlar, aslında güvenli ve huzurlu bir dünyanın simgesiydi.
Zaman ilerledikçe ve bizler büyüdükçe, çocukluğumuzun o masum ve huzurlu günlerini arar olduk. O günlerin saflığı, içtenliği ve samimiyeti bugünün karmaşasında kaybolup gitti. Ancak, geçmişe duyduğumuz bu özlem, sadece bir nostalji değil; aynı zamanda toplumsal ve bireysel bir dönüşümün de göstergesidir. Geçmişi arzulamıyoruz belki ama her geçen gün, çocukluğumuzun huzurunu ve basit mutluluklarını daha çok arar olduk.
Günümüz dünyası, hızla değişen teknoloji, artan şehirleşme, yoğun iş temposu ve bireyselleşmenin zirveye ulaştığı bir çağın yansımasıdır. Bu değişim, beraberinde pek çok kolaylık getirmiş olsa da, huzurumuzu ve içsel dengemizi alıp götürdü. Eskiden mahalle kültürünün ve komşuluk ilişkilerinin merkezi olan sokaklar, artık yabancılaşmanın ve güvensizliğin sembolü haline geldi. İnsanlar kapılarını kapalı tutar oldu, çocuklar sokaklarda değil, dört duvar arasında büyür hale geldi.
Bu değişim, sadece sosyal ilişkilerimizi değil, aynı zamanda toplumsal değerlerimizi de etkiledi. Dayanışma, yardımlaşma ve topluluk bilinci yerini bireyselliğe, rekabete ve yalnızlığa bıraktı. Modern yaşamın getirdiği stres ve kaygı, bizleri geçmişin o huzurlu ve dingin günlerine daha da özlem duyar hale getirdi. Artık sadece anılarda kalan çocukluğumuz, bir nevi kaçış noktası oldu bizler için.
Bu kadar hızlı değişen ve huzurdan uzaklaşan bir dünyada, hala dünyayı yeniden imar edeceğine inanan korkusuz kahramanlar olduğumuzu unutmamak gerekiyor. Bizler, çocukluğumuzun o masum günlerinden aldığımız güçle, hala toplumsal ve bireysel dönüşümün mümkün olduğuna inanan bir nesiliz. Tarihin yön levhalarını belirleyen, idealleriyle dünyaya şekil veren, cesur ve kararlı bireyler olarak yolumuza devam ediyoruz.
Bu inanç ve kararlılıkla, geçmişin değerlerini günümüz dünyasına taşıma ve daha iyi bir gelecek inşa etme sorumluluğunu hissediyoruz. Toplumsal çöküşün getirdiği tüm zorluklara rağmen, bizler umudumuzu koruyor, mücadelemizi sürdürüyoruz. Çünkü biliyoruz ki, değişim önce bireyde başlar ve sonra topluma yayılır. Bizler, bu değişimi başlatacak, yön verecek ve sürdürecek cesarete sahibiz.
Geçmişin huzurunu ve basit mutluluklarını arayan bizler, aslında daha iyi bir geleceğin inşası için gerekli olan temel değerlere sahibiz. Çocukluğumuzun o saf ve masum günlerinden aldığımız ilhamla, toplumsal değişimin öncüsü olmaya devam edeceğiz. Bu uzun ve zorlu yolculukta, geçmişin değerleri ve idealleri, bizlere yol gösteren birer meşale olacak. Geleceği daha huzurlu, daha adil ve daha yaşanabilir kılmak için geçmişten aldığımız derslerle ve geleceğe olan inancımızla çalışmaya devam edeceğiz.
“Hedefiniz belli ise uğruna katlanacağınız acıların hepsi kutsaldır..”
Selam ve muhabbetlerimle,
Erol Kekeç 28.05.2024/02.30/sancaktepe/