Sev beni, gönlümün oyuncağı,
içimdeki haz,
ağrısız bedenim,
hafiflemiş ruhum,
kanatlanmış yüreğim,
mutluluk hormonum,
umudum…
Al artık al beni götür;
Berrak denizine,
sıcak sofrana,
masum fikrine,
saf iklimine.
Kimseler görmesin, duymasın, kıskanır.
Gece ışıkla uyanır,
gündüz dağın ardında,
ufukta baharlar canlanır,
beni bir buhran alır,
yanarım, külün olurum,
anka kuşu omzumda
küllerimden yine yine doğarım,
sonsuzun olurum…
Aşkla tutkuyla sev beni,
bu gece hiç bitmesin, geceler bizim olsun,
sabahlar rötar yapsın,
teninde tenim kalsın,
fark etmez evrenin halleri,
savaşlar çıkmış kimin umurunda,
ısınır hayallerim senin sıcak koynunda…
Nerdesin? Hiçliğin sarhoş eder. ruhum darlanır. gözlerim puslanır, “aşkım” deyişin uzayda yankılanır.
Parçalanır vicdan,
uyanır hüzünlü destanlar,
güz gelir aşka.
Yokluğun düşüm olur, umudum sende kalır.
Uçuşur hayaller, atomlar çarpışır, kimyam bozulur,
bizi bize bağlayan görünmez yol usul usul kaybolur, yazılır kara tahtaya “zalım ayrılık”.
Kayar gider gemiler sisler bulvarından,
uzanır kara bulutlar, yağmur yağar,
soğukta titreyen adam üşür, ıslanır,
hatırlar geçmişini, üzdüğü benliği,
yalnızlığa kitlenen kapıyı, kustuğu zehri, kırdığı kalbi, masum gözyaşını, yağan yağmuru hatırlar.
İçi içine kapanır, buz tutar gece, ısınmaz yürek, pişmanlık vurur alnına, kanar yaraları, sızlar yüreği.
Eskiye dönmez hayat, gelecek muamma,
muttluluk batan gemi, ufuk karanlık,
gün çok uzakta,
ne olur gel aydınlık.
Gel hadi, Göçmen kuşum, kanatların güçlensin, ışıldasın gümüşe çalan rengin,
parlasın güneşte tüylerin,
sırtına hayallerim yüklensin,
uçur beni sılama, anama, masum çocukluğuma.
Bırak beni güzel hatıralarıma,.
Aralansın zaman, dursun dünya.
Yine o tatlı çocuk koşsun topacının ardından,
yine hayalleri büyüsün, yine düşsün yine kalksın,
yine acıları paylaşsın.
Ölüyorum! Gel kurtar beni bilinmezden,
sıram geldi, sırıtır sivri dişleriyle iblisler,
pusuda bekler Azrail,
“İşte sıra sende gel” der sonsuzluğa,
eriş derin huzura…
Sana kavuşmadan gidemem,
giremem sensiz toprağa,
üstümü örtmeyin üşürüm,
korkuyorum! Ya gelmezsen gittiğim yere,
alırlarsa seni iyi melekler götürürlerse Cennete,
ya kavuşamazsam,
seni kimde bulurum?
bir yanım bulut bir yanım yağmur olurum.
Durdum! Sırat köprüsünde,
günahım bitmez, yol uzun sorgu uzun.
Boğuşurum talihsiz kaderimle.
Altım sonsuz karanlık zebaniler çağırır,
üstüm bembeyaz aydınlık ak güvercin uçuşur.
Önümde yedi kapı,
arkamda acı hayat,
bırakamam sensiz dünyayı, gidemem.
Ne Cennet kabul eder ne Cehennem beni,
Arafta kalırım.
ruhum çıkmaz bedenimden.
Hayat senle güzeldi,
Ne olur gel benimle, ölüm sensiz anlamsız,
haydi gel, gelmezsen gidemem,
ruhum çıkmaz içimden.
Döndüm! Ruh terk etmedi bedeni,
sıkıştı içimde nefesim,
sevgin çıkmadı canımdan,
yine bırakmadı hayalin beni,
yine bulur muyum acaba seni?
Sabah oldu! Yüzümde güneş ışığı,
martılar uçuşur tepemde,
tutulmuş her yanım,
soğuk işlemiş içime.
sızlar kemiklerim.
Bu eski battaniye bu yırtık palto,
yosunlu bu tekne, yosunlu baht.
Yine umut yok hayattan,
yine kahır yine dert,
yine her şey bomboş.
Cigaram da kalmadı,
açlıktan midem guruldar,
yine koşturan bir hayat, yine keşmekeş.
Uzakta arabalar, vapurlar,
insanlar da bir telaş bir telaş…
Boş vermişim dünyayı,
rüyalarım hep tatlı,
hayallerim anlamlı.
Geçmiş geri gelmez,
anılar burnumda tüter,
kafam hep güzel olsun,
şarabım bana yeter…