Birçok “ilk” imi doğduğum topraklarda, Erzurum Oltu İlçesi Henkes kışlasında yaşadım. İlk korkum, acım, çaresizliğim, aşk gurbetim, terk edilişim ve kader yolculuklarım Henkes’la başladı.
Doğduğumuz topraklarda iklimimiz sert, duygular mertçe idi. Asırlık çileler birbirine benzer, acı ve öfkeler aynı fay hattından dışa vururdu.
Kışların komşusu kar, ayaz, boran, yazları karınca misali kışa hazırlıktı. Dört mevsimi kısıtlı yaşardık. Her mevsimden iki aynı kış zorbaca kendi hanesine eklerdi.
Çocuk yaşta yokluk kıyametinin türlüsünü gördüm. Çok çalışır, az kazanırdık. Toprak ananın cömertliği kışa, ayaza idi. Tarlalarımızda sınırlı ürün yetişir, kıtlıklar içinde hayata tutunmaya çalışırdık.
Tahıllarımız Elfaz dede ve Recep eniştenin su değirmeninde una çevrilir, ekmeklerimiz kerpiç saçlar, taş fırın ve toprak tandırlarda pişirilirdi.
Yaralarımız pişmiş soğan-ısırgan yaprağı sarılarak, baş ağrılarımız patates dilimi konularak iyileştirilmeye çalışılırdı.
İmkânsızlıklar kolayca iyileşmez, “tamam”, “bitti”, “üzerini kapadım” dediklerimiz sadece dışa vurmak için vaktini kollarlardı.
Geçmişten miras gelen “iyi” ve “kötülerimi” ayıklamaya gücüm yeter mi bilmiyorum.
Dinmeyen acıları, kavuran hasretlikleri, mühürlü suskuları ve fırtınalı beklentileri sırtında taşımak zor bir iş.
Öfkemi hep frenledim, aşkta hiç şüphe duymadım- tökezlemedim, yerinde verdim, oranında aldım diyemem…
Kimsenin yaşadıklarını inkâr etme, büyütme ya da azaltma şansı yok.
Aşk bana hep tanımsızlığın adı, gizemli ızdırapların sözlenişi ve bitmeyen bekleyişlerin sancılı nöbeti oldu.
Çok emek verdim, çok bekledim, “Yeter” dedikçe yetmezleştim, pes ettikçe, “belki” diyerek geri döndüklerim var.
Aşkının cehennemi yalan, kırılma noktası ihanettir. Yalan söylerseniz şüphe artar, ihanet ederseniz ilişkiniz biter.
Yarım kalan düşlerim, sürgün görmüş iç çekişlerim var. Hançer yarası umutlarım, kırılıp dökülmüşlüklerim var. Çaresizlik vebasını görmedim diyemem.
Kokularına göre çiçekleri, ötüşlerine göre kuşları, yapraklarına göre ağaçları, tehlikesine göre hayvanları, duruşuna göre insanları tanıdım.
Merdi de namerdi de bolca gördüm. Korkunun türlüsünü, heyecanın zirvesini hiç yaşamadım, sadece cesur oldum, hep dik durdum, kırmadım sadece yapıcı kaldım, korkmadım, irkilmedim diyemem.
Zamanda firen olmadığını düşünüyorum. Kapınızın kim tarafından ne amaçla, ne için ve nasıl çalındığı önemli.
Aşk yalnızca yüreğin kapısını çalıyor. Ne “he” demekle geliyor ne de “git” demekle gidiyor.
“Mutlak doğru” gibi “mutlak yanlış” da yok hayatta. Hem çok “yanlışız”, hem “çok doğru”.
Korku, insanı yoruyor.
Yaşamı renklerin dili, farkların ilginçliği, aşkların hüznü, ateşi, şımarıklığı ve açlığı ile algılamayı sevdim.
Alın terini değer, çalışmayı erdem saydım. Kimsenin rızkı, bedeni ve duygusunda gözüm olmadı.
Elimden geldikçe, imkânlar uygun düştükçe yanlıştan kaçınmaya, doğruda yürümeye çalıştım.
Fırsat kollayanlar, düşmeni bekleyenler, zaaf için el ovuşturanlar, gaflete sızmaya çabalayanlar yoktu, her şey süt limondu, ilişkiler sadece candı, canandı diyemem.
Aşk yaşamı el ele birlikte yürümek, mutluluk koşusuna bedelleri göze alabilmekle oluyor.
Düştüğüm de oldu, doğrulduğum da. Eğildiğim de oldu, kırıldığım da.
Doğduğum topraklarda her şey sade, net ve berraktı. Sevdalar su gibi akıcı, çabalar ateş gibi alevli, sabırlar Palandöken gibi büyüktü. Ne tepelere mihnet vardı ne de dört mevsim akan derelere ihanet.
Suyu tadında içer, dostlukları kıvamında yaşardık.
İnsan güç ya da güçsüzlüğünü biriktirdiklerinden alıyor. Heybenizde ne varsa önünüze o düşüyor.
Aşk, elde etmek, hata yapmak, yorulmak ve tekrar yola devam etmek emrini kelebek etkisi misali beyin ve duygudan alıyor.
Kitapta zalimlik yarası, ihanet sürüklenmesi ve bencillik tutsaklığını sıkça göreceksiniz.
Yazılan ve bir araya getirilenleri okurken diliniz kuruyacak, boğazınız yanacak, beyniniz bu kadar da “namertlik” hatta “alçaklık” olmaz diyecek.
Aşk illüzyon gibi gizem ve çekiciliği tetikliyor… “Sen” “ben” demeden sorgusuz, hesapsız ve birazda patavatsıza girebiliyor gönül hanesine.
Kaçak döğüşte mertlik, hileli ilişkide samimiyet, ihanetçi yaklaşımda zirve yok.
Kitabımın çıkış harcı abartısız yaşadıklarım oldu…
İyi ya da kötü yüzleşmelerimi tattıranlara ve yürek sıkışmasını azaltmak için katkı sunanlara teşekkür ediyorum.
Yara benzerliklerinin fazlaca olması, zaafların ortak havuzlarda yan yana görülmesini sadece birer tesadüf olmadığını düşünüyorum. İlle ki her şeyin bir “Biri” var.
Keşkeklerimi korkularıma kaptırmadığım ve “yanlış” larımın farkına varıp onca yara, istismar ve kalleşliğe rağmen o derin kuyudan çıkmayı başardığım için şanslıyım.
“Ah”, “vah” içine sıkışıp kalmamak için şarkıları notasında dinlemek, zamana adam gibi kulak vermek, mevsimleri bir daha hiç görmeyecekmişim gibi tatmak hoşuma gidiyor.
Sevdiklerimizle araya “acaba” koymadan ve nifaklara fırsat vermeden yaşadıklarımızla kucaklaşıp helalleşmeyi bilmek gerek.
Aşk basamaklarını dik bir merdiveninin nefes nefese çıkışına benzetiyorum. Nefesinizi yerinde kullanmasanız o basamakları çıkamaz, dikkatli davranmasanız sonuca varamazsınız.
Başarı için niyet önemli, emek şart, inanç olmazsa olmaz.
Aşkı bir ressam inceliği, müzisyen duyarlılığı ve maratoncu gayreti içinde renklendirmek, gülü dalında koklamak gibi güzel ve özel oluyor.
Aşkta kir, hile, arkadan dolanma ve suni gerekçelere sığınmanın uzun süre barınma şansı yok.
Bedeli ne olursa olsun, yolun sonu nereye çıkarsa çıksın, işin içinde ne kadar hayal kırıklığı, inişi, çıkışı yaşanırsa yaşansın insan kalbindekinden kolayca vazgeçmez.
Canımı acıtan, sırtımı kanatan, duygu hırsızlarımı ve hüznü dört mevsim miras bırakanları “affettim”, “neden demeyi bir kenara attım”, “boş ver” e teslim oldum, sustum, yutkunmakla kaldım diyemem.
Açıkta hesaplarım, cevapsız sorularım, iadesi zor emeklerim var.
Herkes ektiğini bir gün illa ki biçecek.
Hatalarımla namusluca hesaplaşmak isterim. Hırsızın adını koymak, arsızla yol ayırmak, vampiri gönül bahçesinden kovmak gerek.
Kitabım anılarımın yeni yuvası, hatalarımın defnedilmiş mezar taşı olacak.
Aşk doyumsuz, hırçın, adaletsiz ve asidir. İçine girene “dert”, dışında kalan “merak”, kenardan bakana “iç çekiş” olur.
Duygu sağlam, arzu yerinde, inanç kararında ve emek oranında olmalıdır.
Sallanırsanız aşk günahınız çoğalır.
Zor günlerim kayıp anlarım oldu. Kalp yaralarım “hak” ihlallerim yaşandı. İtildiklerim, düşürüldüklerim, çiçeğe, toprağa, havaya, güneşe hasretliklerim gerçekleşti.
Gökyüzünü hep maviliğinde, suları hep duruluğunda, dağları hep yanı başımda gördüm, sırtımı yalçın kayalara rahatça dayadım diyemem.
Çelmeyi, yüze gülüp sırtı dönmeyi gördüm. Bir el bende iken diğer elin “farklı iklimlerde kulaç attığına” tanıklık ettim.
Aşkın şeytanı “yersiz şüphe”, vebası “boş vermişlik” tir. Dürüst olursanız yol alır, kahpelik yaparsanız bataklıkta kalırsınız.
Duygunun haramı “yalan”, kırılma noktası “savsaklama” delirteni “nankörlük” tür.
Seviyorsanız net olacak, kazanmak için bonkör kalacak, sevmiyorsanız kimsenin zaman israfına girmeyecek, “duygu hırsızı” olmayacaksınız.
Yaşadıklarımı “unuttum”, alamadıklarımı “hibe ettim”, çektiklerimi “sadakam saydım”, mutsuzluklarımı “bir kenara attım” diyemem.
Devriyede birden fazla ahım var.
Kalbin imtihanı “aşk” ta dik durmaktır. Kalp kılık değiştirirse aşk bedenden çıkar. Tereddüt uzarsa fırsat başka coğrafyalara gider.
Yıldızsız geceleri, yarasa istilası şafakları gördüm. Kaçan fırsatlarım, çöpe atılan acılarım var. Hep doğru yaptım, sevdiklerimi hiç kırmadım, incitmedim, fırsatları sürekli yerinde değerlendirdim diyemem.
Boşlukta “sorularım”, kuşatılmış “ihmallerim” var.
Öksüz serzenişlerim, yanardağ misali özlemlerim var.
Çok sevdim, çok çabaladım. Hep ısındım, hiç üşümedim, sadece verdim, hiç almadım diyemem.
Korku tehlikedir, boyun büktüğünüzde çöker, cesaretinizde doğrulursunuz.
Aşkın ham maddesi duygu, aydınlanması hislerdir. Duygunun işlenmesi direnç, derinlik ve narinlik ister, ahlak gerektirir.
Umut, pısırıklığı sevmez. Aşk, riske gönüllü yazılmaktır.
Üzerime sinmiş acılarım, canımı yakan üşümelerim, boğazıma takılı hıçkırıklarım, isimsiz gözyaşlarım, emanete uykularım var.
“Namerdi görmedim, sabrımı sınamadım, mantığımı hep dinledim, duygularımda yanılmadım, yalpalamadım diyemem.
Gün görmemiş isyanlarım, kapağı açılmamış beklentilerim var.
Sular hep duru aktı, yollar hep düzdü, gök hep mavi idi diyemem.
Hiçbir “nankör zulmü” mert, imkânsızlık girdabı ferahlık değildir.
Pişkinlik sıradanlaşıp düşkünlük diz çöktükçe, ar damarı çatlar.
Aşk terazisinin eşit dengede durduğunu gördüm, adaletini kanamasız ve acımasız yaşadım diyemem.
Duygu isyanı sert oluyor. İçinize attığınızda daralıyor, patladığınızda kırıp döküyor, eksik kaldığınızda elinizde olmadan içleniyorsunuz.
Sarpı patikayı, inişi çıkışı, yağmuru ayazı, bulutu karı gördüm. Işığı boşalmış gözlere, bükülmüş bellere, oksitlenmiş boş kahkahalara rastladım. Solmuş yüzlere, kurumuş dudaklara tanık oldum.
“Hiç sevmedim”, çok sevmedim, hep tutundum, hiç bırakmadım diyemem.
Kıyısından döndüklerim, ölümüne yamaçlarında tırmandıklarım, hiç uğruna yorgan yaktıklarım oldu.
Bağlandıkça can yangınlarım uzaklaşınca kül döngülerim oldu.
Aşk hükümsüz ve kuralsızdır.
Üzerime düşen yağmurlar, derinliğinde çırpındığım çileler, varlığından zül duyduğum dokunuşlar var.
“Kaygılarımı sildim”, dönüşler yapmadım, hiç “lades” demedim diyemem.
Boyun büktüren hatalarım, aşk güzelliği umutlarım, nadasta beklentilerim var.
“Aşkta seçiciyim”, “hiç ödün vermedim”, yanlışa göz yummadım diyemem. Kattıklarım var, heba ettiklerim var. Bile bile, göre göre canımın yanmasına sessiz kalışlarım var.
İkirciklik içinde olanlar; yüzlerdeki sivilce akıntılarını, göz altlarındaki gece torbalarını, gergin geçen uyku girdaplarını düzelttirmek için çare peşinde koşarken bile saklambaç oynar, “namert” günahını işlerler. Oysa hayat, yüzleşmektir.
İyiliğin de kötülüğün de üreticisi biziz. Olumsuzlukların büyüklerini yakınlarımızdan alırız. Yakının zararı yakıcı olur. Onlarla ya beslenir ya da kıtlıkta kalırız.
Meçhulün adresi yok.
“Aşk’ın ölümü çetin olur”, cenazesi kolay kalkmaz. Mezarı zor kazılır, defnine katılmak, üstüne toprak atmak insanı parçalara ayırır. Dışarıdan bakan, ilgisizce yorum yapan, ön yargılarla, son yargılarla devreye girenler bir birine karışır. Neden ” dersin. Günlerce sürer ruh teslimiyeti.
Pelteleşmiş yalanları, duygu yorgunu bedbahtları görmedim diyemem…
Noktası konmamış sözler, karşılığı beklemede yeminler var.
Sözün tutulanını, koşuda ileri bakanı, ilişkide alışkanlıktan uzak duranı sevdim.
Herkesin yaşama dair bir sorusu olmalıdır.
“Gülü dalında yeterince kokladım, onu teninde doyasıya öptüm ve sevdim diyemem.
Yönelişte sağlamlık, tereddütte cesaret, sevgide üretkenlik, dokunuşta sıcaklık, dudakta tek beden oluş önemlidir.
Yaşamın sürprizlerine hazır olmak, kör alışkanlıkları koparıp rutinlerden atmak, tadı kaçmış kaygıları bir kenara bırakmak gerek.
Okuyucu bu kitapta sevdanın dişe diş sorgulanmasını görecek, ihanetle sadakatin akla kara gibi ayrıştığına tanıklık edeceksiniz.
“Ah vah”, “o öyle yapmış”, “bu şunu söylemiş” demek, adı konmamış yılgınlıktır.
“Heba günahı” cesareti kırar. Bahşedilenlerin hakkını gerekçesiz namusluca vermek şart.
Doğru aşk, adil ve erdemli duruştur.
Yaşadıklarıma tanık olmak istedim.
Kalp sendelerse algı raydan çıkar.
Aşkın sargısı şiirleşmiş ilgidir. Betimlemelerimi tam yaptım, sözcükleri yerinde seçtim, hiç lirik yanılgılara düşmedim diyemem.
Düş ezdirilirse algılar öksüz kalır, ruh çiğnetilirse beyin icralık olur.
Yırtık, çizik, ezik, çiğnenmiş kalplerin sonu travmadır.
Net değilseniz mert olamazsınız.
Sayısını zamana not düştüğüm kayıplarım var.
Hiç isyan etmedim, hep metanette kaldım diyemem. Oyaladıklarım, “sıkıntısı az olur” diye kenarda bıraktıklarım, o an işime öyle geldiği için “tamam” deyip ahlak günahı işlediklerim var.
Konuştuğum birçok insanda “bir dokun bin işit”, “keşke” ve derinden iç çekme vardı. Kabuklaşmış acılar, mumyalanmış duygular, buz etkisi dokunuşlar, kör düğüm yutkunmalar vardı.
Çarçur olmuş günlerim, dudak kanatan çaresizliklerim, karşılıksız vermelerim “olmadı” diyemem.
Tutkularıma yenildiklerim, “belki” diye inandıklarım, “bir gün gelir” diye beklediklerim çok olmuştur.
Hep doğru yaptım diyemem.
“Fark” aşkı zenginleştirir.
Öteleme duygusu hasretlik, bastırma, kalpte yosunlaşma, yalan ilişki de kokuşma yaratır.
Sevgide berraklık, sözde sadakat, yaşamda emek, başarıda hayal gücü önemli.
Kendime esir düşüşüm, niyete yenilişim var. Doluya tutuluşum, kahırla ıslanışım var.
Namerdi görmedim, sıkıntının katmerlisini tatmadım diyemem.
Kitapta bir yüreğin hesaplaşmasını görecek, sürüklenme, sığınış ve oksitli hüzünler arasında gezineceksiniz.
Ötelenenler geri dönüyor, “yarım” lar “keşke” lere kapı aralıyor. Kapris, trip ve “bahane” melankoli mayınına basıyor.
Anı zamanında, duyguyu özelinde, fırsatı sıcaklığında yaşamak gerek.
Nefrette çürümeyi, alınganlıkta kırılmayı, özveride marazı, nazda uzaklaşmayı gördüm.
Cümlesi bitmemiş feryatlarım, betimlemesi açık dileklerim var.
Verdiklerimi eksiksiz aldım, tutkularımda zikzaklar çizmedim, insani sorumluluklarımı eksiksiz yerine getirdim diyemem.
Sevdiklerimi ihmal ettiklerim “şükür” de acizliklerim var.
Etrafım hep “gül-gülistandı”, dostluk her iklimde aynı idi diyemem.
Düşündüklerimi eksiksiz yaptım, düşenleri rahatça kaldırdım, “acaba” demedim diyemem.
Aşamadığım zaaflarım, kıramadığım korkularım oldu.
Kitapta kendinizden çok şey bulacak, “bu kadar da olmaz” diyeceksiniz.
Yenilgi sadece kaçan fırsatta olmuyor, yenemediklerimizin yenilgisi yakarak yıkarak hayatımıza giriyor.
Sancılı baharlar, sonu gelmeyen kara kışlar gördüm.
İhanetin merhameti, aşkın adaleti yok.
Zaman hiçbir şeyi örtmüyor.
Üzülünce “üşümem” diyemem.
Ali Öztürk