Dağdaki evimizin ak toprakla sıvanmış badanasız duvarlarında hemen hiç süs eşyası yoktu. Yerlerde farelerin kemirmesi muhtemel pek çok eşya, taş duvara çakılan çivilerde asılmıştı. Bu nedenle zaten pek boş duvar da yoktu. Ancak kıble yünündeki duvarda tablo ebatlarında güzel bir ayna asılıydı. Yansıttığı görüntüler değişkenlik ve hareket gösteren bu güzel ayna belki de evimizin yegâne süsüydü. Evde birisi namaz kılacağında kıble tarafındaki bu aynanın üzerine koyu renkli bir yazma örtülürdü.
Elliye kırk ebatlarındaki bu aynanın üzerine, kıl testere ile oyularak hazırlanmış güzel bir taç eklenmişti. Birbirlerine tos vurmak üzere hazırlanmış iki koç figürünün üzerinde karanfile benzeyen bir de çiçek figürü vardı. Ayna çerçevesi kırmızıya, üzerindeki taç bölümü de gümüş rengine boyanmıştı. Ayna çerçevesinin üst çıtasına, muhtemelen aynanın yapım yılı olan 1959 yazılmıştı. Aynanın arka yüzüne, aynayı oluşturan gümüş bileşiğin korunması amacıyla bir gazete kâğıdı yapıştırılmıştı.
Tarihi tam olarak belli olmayan gazete sayfasının üst kısmında futbol ile ilgili bir haber yer alıyordu. Dünkü maçta Süleymaniye, Emniyeti beş sıfır mağlup etmişti. Diğer bir haberde ise, Santiago’daki Üçüncü Dünya Basketbol Şampiyonluğu karşılaşmalarında finale kalan Rusya ve Bulgaristan’ın, Milliyetçi Çin ile maç yapmayı reddettikleri için diskalifiye edildikleri anlatılıyordu. Sayfanın alt tarafındaki B.B. Denen Meçhul, başlıklı haberde ise Brigitte Bardot ile ilgili magazin haberleri ve siyah beyaz fotoğraflar yer alıyordu.
Ayna, aynı zamanda marangoz olan İstiklal Savaşı Gazisi Börezli Mustafa Çavuş anne dedem tarafından yapılıp anneme hediye edilmişti. Ayna üzerindeki tarihe bakılırsa, iki kızdan sonra ilk kez bir erkek çocuk dünyaya getiren anneme, ağabeyimin doğum hediyesi olarak verilmiş olmalıydı. O ayna annem için herhangi bir ev eşyası veya sıradan bir ayna değildi. Manevi değeri çok yüksekti. Zaman zaman “Babamın elleri” diyerek o aynayı okşar severdi. Annemin vefatından birkaç yıl önce, dayılarımdan birisi, güya yer yer renkleri solan aynayı -orijinalliğine verdiği zarardan habersiz- bu sefer de kırmızı yeşile boyamıştı. Ölümünden önce annemi son gördüğümde “Oğlum, bu aynayı sana bırakıyorum. Değerini ancak sen anlayabilirsin” diye, vasiyet etmişti.
Benim annem aynanın karşısına geçip makyaj yapan birisi değildi. Elinde cımbızla da aynanın karşısına pek sık geçtiğini sanmıyorum. Ama el ile çevrilerek çalışan dikiş makinasında kendisine çiçekli basmadan yeni bir entari diktiğinde ya da firkete oyalı pullu yaşmağını ilk bağladığında illa ki bu güzel aynaya bakmıştır.
Ayna ayna! Söyle bana! Var mıydı benim annemden daha güzeli?
Sevgilerimle
Necati Küçük
(Az Efe)