Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
13°C
İstanbul
13°C
Hafif Yağmurlu
Pazar Az Bulutlu
15°C
Pazartesi Az Bulutlu
18°C
Salı Az Bulutlu
19°C
Çarşamba Az Bulutlu
18°C

ANİDEN YALNIZLIK BİRDENBİRE YETİMLİK

ANİDEN YALNIZLIK BİRDENBİRE YETİMLİK
10 Nisan 2025 21:27
19
A+
A-

“İki çocuklu dört kişilik bir aile ve bahçesinde  salıncak kurulu dut ağacına sarılmış kollarıyla üzüm asması olan ahşaptan iki katlı köy evi. 

Henüz beş yaşında annemizin bizi terk edeceğini bilmeden  mutlu mutlu sallanırdık üç yaşındaki  kardeşim ve ben”

Bu sözler, telefonun öbür ucunda, abi yurt çocuklarının dertlerini, yaşadıklarını ve çile lerini yazmak istiyorum, senden bu konuda yardım almak istiyorum diyen bir kardeşime ait. 

Bir gün yolu düştüğünde İstanbul’a  beni ziyarete gelmiş eşim ve dört çocuğumla oturduğum lojman evimde sabaha kadar sohbet etmiştim.

Derdini anlatırken çektiği acıları yüzüne vurmuş, gözleri buğulanırken kendimi gördüm. 

Sinop Osmaniye Köyü’nde ahşap bir ev’in penceresinden ablasının düğünü için İstanbul’a giden annesinin yolunu pedavradan küçük pencereden gelen otobüsleri gözleyen, annem işte bu otobüste diye içinden sayan henüz Altı yaşında bir çocuk. 

Gayri ihtiyarı maalesef gelemedi dedim… 

_ Ne abi? 

_ pardon dalmışım! 

Annem;

Bizi senin annen gibi terketmedi ama…. 

Gelemedi.

Bak dinle;

Biz yedi kardeşiz,  evli ağabeyim ve üç ablam İstanbul’da, bekar bir ablam, bir kardeşim ve ben ahşap duvarlı  içinde şimdi şömine denen bacalı ocağı ve içinde hamam olan  küçük bir odada yaşiyoruz. 

Bir tane ahşap ayaklı  divan ve annemin her sabah sırtladığı yün yatakl. 

Yoksulduk ama mutluyduk be kardeşim..! 

Çünkü;

Annemiz, annemiz vardı…! 

Trafik canavarı yetim bıraktı bizi… 

Benim de annem rahmetli olduğunda senden bir yaş büyük     altı yaşındaydım”

Öldü mü? 

Öldü kelimesini sevmiyorum… 

O ben de hep yaşadı, gülüşü, sevişi, öpüşü…. 

O güzel günleri hatırlattın, biliyor musun ? 

Annem kara…. Oğlum der sarılıp öperdi. 

“Peki sen daha sonra  ne yaptın? Annen seni terkettiğinde yani. 

Yurda aldılar” dedi. 

“Sen şimdi annene nefret duyuyorsun değil mi? 

Hayır… 

Hayır tek ona değil ki..! 

Babana da değil mi..? 

Nasıl bildin..? 

Yurda aldılar dedin ya! 

Sesinde nefretinin heybeti var bir de. 

Yastığa başını her koyduğunda  sabahlara kadar ağladın değil mi..? 

Evet, evet…. 

“Ben hep sorguladım ben neden doğdum, neden yalnızım ve suçum ne dedi ? 

Yüzü sıcak oda da üşüyordu”

biliyordum , içinden keşke benimde böyle ailem olsaydı dediğini… 

Baban.. 

Baban ne oldu? 

Babam da hiç ilgilenmedi! 

Üzgünüm. 

Benim babam çok mert ve şefkatli baba idi…. 

Ben yedi yaşına girdim okul çağım geldi babam önlüğümü kitap ve defterlerini aldı tuttu elimden Ferihan öğretmenime teslim etti beni. 

O yıllar ısınmak için her çocuk sıra ile odun getiriyor okula , biz fakiriz bazen getiremiyoruz müdür her sabah getirmeyenleri bir adım öne çıkarıyor ve odunla avuçlarımıza vuruyordu fakat bizden her seferinde ben küçüğüm diye ablam sopa yiyordu. Gider tuvalette  ablamı düşünür gizli gizli ağlardım. 

Kız kardeşim İstanbul da ağabeyimin yanında kalıyor ama o da 7 yaşına girdi okula başlayacak , babam getirdi köye   annemden sonra ilk kez görüyorum ne çok mutlu oldum elinden tutup gezdiriyorum. 

Ablam 11 yaşında  yemek, bulaşık ve temizlik işleri o’ na kalıyor. 

Ben dokuz yaşına kardeşim yedi yaşına girdik, babam çaresiz hem annelik hem babalık yapıyor. 

Bir gün babamın Hollanda dan kesin dönüş yapan şehir de öğretmenlik yapan  teyze oğlu rahmetli  Erkan Turan ve allah uzun ve sağlıklı ömür versin eşi Nuran yengem öğrencileri ile bize gelirler. 

İşte bu günlere gelmemiz de payı olan değerli eğitimciler. 

Okumamız için ablamı ve kız kardeşimi kız yurduna beni erkek yurduna yerleştirirler. 

İlk akşamım ben de yastığa başımı koyduğumda annem yok, babam yok, ablam ve kızkardeşim yok hüngür hüngür ağlıyorum… 

Kaba bir  zırlama lan zıbar diye bir ses… 

Korkuyorum ama uyumak olası değil, böyle bir hafta geçti. 

Kafaya koydu kaçacağım ve kaçtım köye babama yalvarıyorum ne olur seninle kalayım. 

Babam;

“Kafamı avuçlarının arasına alıyor”

Aman allahım bu nasıl güzel bir avuç! 

“Geleceğin ve okuman için gitmen lazım oğlum” Der. 

“Ne olur babam bu gece kalayım tamam yarın gideceğim” 

Tamam der. 

Ne enfes bir cevap! 

O gece babamın ayakları arasında ayaklarımı iliştirerek uyudum , hiç unutamam o sıcaklığı, bütün sobaları yaksan öyle ısıtamaz. 

O gün babamın bana ne kadar değer verdiğini anlamış, gönlüm isteyerek yurda dönmüştüm. 

Hatta bir keresinde çok hastalandım, ateşin kırk iki derece, hemşire geliyor iğne vuruyor gidiyor ama içimden geçen bir anne eli, bir baba bacak arası ama yok. 

Öyle ki akşam ile sabahı karıştırıp sabah oldu diye okula gidiyorum , asker yolumu kesiyor nereye diye… 

Okula diyorum! 

Dön evine ne okulu akşam oluyor diyor . 

Meğer 12 eylül ve sıkı yönetim ilan edilmiş. 

Yine o akşam, yastığa başımı koyup, annem babam ve kardeşlerim duygularıma düşüp, ağlarken, ben büyüdüm diye bağırmıştım. 

Uyuyan çocuklar korkarak uyanmış, şaşkın şaşkın bakıyorlardı. 

Bu çocuk niye bağırıyordu diye? 

Özür dilerim dedim sadece ,o an düşündüm aramızda hiç anne ve babası olmayan, on sekiz yaşına kadar ev hayatı görmeyen çocuklar vardı ve ben haftada bir kez olsa bile; babamı, ablamı ve kız kardeşimi göre biliyordum, hatta evime giderken çok üzülürdüm arkadaşlarım için ve daha sonraları çok kez onları da getirip köyümüzün incir ve üzüm leri’n den yediğimiz güzel 

anılarımız oldu. 

Abim ” Dedi. 

Biraz değişik olsa da seninle aynı kaderi, aynı duygu yoğunluğunu yaşıyoruz., bir çok çocuk gibi yalnız çocuklardan,

Anne baba yokluğunun verdiği güçlü, zeki ama hayatı umursamaz karakterim ben…

Güneşin doğuşu yok ki batışı olsun dedi bana.

Taze ekmeğin rengini nereden bilirim, tüm renkler karadır gözlerime ve tüm gülümsemeler suratsızdır yüreğime…

Devam etti konuşmaya,

Büyürken dedi ki yaradan bana;

Yola biraz, biraz sevgi yerleştirdim ara sıra mutlu ol diye…

Gelip uzun kalmayan bir  yolcu, bir dost, bir arkadaş.

Gecenin örttüğü sırtımı sıvazlayan azıcık gün ışığı…

İşte şu an buradaki samimi aile sıcaklığı gibi..! 

Tüm bunları özlemezdim, dileğin ne diye bana sorsa yaradan, ilk anne sonra baba derdim…

Beni terk ettikleri için nefret duyduğum  bir çok insanın sahip olupta  değerini bilmediği iki ulvi varlık derken gözlerini kaçırıyordu benden…

Gözlerim buğulanıyor dinlerken, tutuyorum ben de şakır şakır akacak gözyaşlarımı  ,üzülmesin diye ..!

Saklama gözlerini, ben görüyorum akacak ama akmayan acıyı, tabi ki bendensin  dedim.!

Dinle bak;

Liseyi bitirmiş, üniversiteyi kazanamamıştım , on sekiz yaşıma girip yurttan ayrılma vaktim gelmişti. 

İstanbul’un soğuk yollarında üşüyerek dolaşırken bir şans geldi kapıma ve sıkı sıkıya misafir ettim inşaat ameleliğini…

Bir tutam para, bir sıcak çorba sundu bu yaşam bana…

Lakin benim için yol kenarında gizli ne varsa bulmalıydım.

Düşündüm şu işe yaramaz lise diplomasının yanına üniversite diploması koymak lazım.

Artık param da var sınav ücreti yatırmak için…

Ve o gün  yol kenarında gizlenen nadir mutluluklardan bir tanesi;

İstanbul üniversitesi hukuk fakültesi, ah ne büyük mutluluk bu bir bilsen..!

Evet evet dedi;

Gitmedim dedim

Nasıl yani dedi..!

Bak kardeşim ;

Ben  aşırı duygusalım, bütün sevdiklerimi kaybedip bu yollarda tek başıma kalmışken suçlu bile olsa ana babayı evladından, evladı ana babadan,  sevdalıyı sevdasından, kardeşi kardeşten  ayıramam, bu benim işim olamaz…

Lakin babamın son vasiyeti olan üniversite eğitimini Anadolu üniversitesi iktisat kamu yönetimi ve daha sonra spor yönetimi bölümünü okuyarak gerçekleştirdim ve diplomamı aldığımda mezarına getirdim.

Zaten yolda anne babam hariç ne gizli ise buldum ben, hep açken karnım doydu ailem yokken ailem oldu..!

Bil ki unutulmayan hiç bir şey ölmezmiş ,  ben annemi babamı hiç kaybetmedim ki  arayayım. 

Hem benim yolumun sonunda ölüm var..!

Şimdi söyle kardeşim bana, senin yolun sonunda ne var..?

Çocuklarıma dönüp baktı! 

Gözleri yine doldu ama akamadı…. 

Başın öne eğdi. 

Biliyordum , içinden keşke benimde böyle ailem olsa dediğini. .. 

Kardeşim, mesele şu;

Kimimizi anne baba bırakıp gitti, kimi anne baba ahirete göç etti. Biz aniden yalnız kaldık, aniden yetim kaldık fakat yurt sayesinde okuduk, cahil kalmadık, amele olmadık aile kurduk ailenin değerini bildik ve en önemlisi iyi insan olduk. 

En değerli olan gider ama her zaman değerli olan bulunur. 

Mutlu ol kardeşim, yüzün gülsün.

Dilaver Karagöz

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.