Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
17°C
İstanbul
17°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
9°C

AH ‘SİHAM-I KAZA’ AH!

AH ‘SİHAM-I KAZA’ AH!
15 Temmuz 2023 22:25
343
A+
A-

AH ‘SİHAM-I KAZA’ AH!..

Ali Rıza Navruz

^^

“Gökten nazire indi siham-ı kazasına

Nef’i diliyle uğradı hakkın belasına”

Edebiyatımızda “lafını esirgemeyen bir şair gurubu var mıdır” diye sorsalar, derim ki: Bir gurup var mıdır bilemem ama değişik çağlarda yaşayan bu türden şairlerimiz vardır. Mesela; Rıza Tevfik, Şair Eşref, Ruhsatı, Dertli, Nâbi, Pir Sultan, Necati vs.

Nef’i; öyle sanıyorum ki, edebiyatımızda bütün bunlardan da daha önce hatırlanması gereken bir şairimizdir. Çünkü Edebiyatımızda övgü dersek (fahriye) O’ akla gelir. Yergi dersek (hiciv) yine O… Kuleli Askeri Lisesinin Edebiyat Hocası olan Tahir Olgun da Nef’i’yi değerlendirirken onun şiirlerindeki muhtevayı “övünmek, övmek ve sövmek” kelimeleriyle veciz bir şekilde özetlemiştir. Yani övdükleri göklere çıkmış, yerdikleri ise yerin dibine batmıştır. Bu işin ortası mı? Kesinlikle yoktur.

Nef’i 17.Yüzyılda yaşamış taşralı (Hasankale/ Erzurum) bir divan şairimizdir. Asıl adı Ömer’dir. Mührüne de bu ismi kazıtmıştır. Onun şiirde ilk mahlası “Zarrî’dir (zararlı). Daha sonraları Erzurum defterdarı olan Gelibolulu Müverrih Ali, Onun şiirlerini görmüş, beğenmiş ve o zaman bu genç şaire Nef’i “yararlı” mahlasını vermiştir…

Nef’i Dört padişahın saltanatına şahit olmuş bir sivri dildir. Kendisine çok güvenen biri olduğu için de övünmesini pek sever. Öyle ki yazdığı kasidelerde kendisini öven bölüm neredeyse kasidenin en uzun bölümü olur. Hatta kendisini Ömer Hayyam’dan, Hafız’dan daha üstün görür. Tabi ki bunun adı ukalalık değil özgüvendir bana göre.

Edebiyatımızda Fuzuli olsun, Nâbi olsun fazlaca eser vermiş şairlerdir. Bunların tersi olarak, az eser veren şairlerimiz de vardır. Mesela Şeyh Galip, Nedim gibi. İşte Nef’i de bu az üreten guruba girer. Öncekiler; eserlerinin fazlaca olması ile tanınır, bunlar ise tarzları ile daha çok ön plandadırlar. Nef’i’nin Türkçe Divan, Farsça Divan Siham-ı Kaza ve Tuhfetü’l Uşşak olmak üzere dört eseri vardır…

İnsanların genelde “korktukları başına gelir” derler. Nef’i’nin korkmadığı başına gelmiş; kendisi 4.Murat tarafından boğdurularak katledilmiştir. Rivayet edilir ki boğularak idamından önce bir odada Harem Ağasıyla dertleşiyorlarmış. Harem Ağası şairimize der ki: “Gel şu Bayram Paşa’dan özür dile. Onun padişah üzerinde etkisi büyüktür, affını sağlayabilir. Şimdi şurada sen ifade et ben de özür mektubunu yazayım.” Harem Ağası elinde kalem, kâğıda yaklaşırken kâğıt üzerine mürekkep damlar kazaen. Nef’i’nin çenesi durur mu bu noktada. Hemen lafı yapıştırmış Harem Ağasına: “Efendim mübarek teriniz damladı…” Harem Ağası zenci imiş, bu söze alınır ve der ki: “Ne halin varsa gör!..” Bu olaydan kısa bir süre sonra da idam edilir. İşte bu kadar sivri ama tatlı dilli bir insan, üstelik bu kadar cesur bir insan yaşamalıydı, yaşatılmalıydı bence…

Kaza Oklarının şairinin sonu böyle mi olmalıydı? İşte bu kadar sivri ama tatlı dilli bir insan, üstelik bu kadar cesur bir insan yaşamalıydı, yaşatılmalıydı bence… Buhûrizâde Mustafa Itri Efendi şairimiz Nef’i’nin aşağıdaki verdiğim eşsiz eserini Segâh makamında bestelemiştir. Zeki Müren de harika okurdu bu şarkıyı bence. Ben de şairimizin şiirlerinden örnek olsun diye bu güzel gazeli buraya almak istedim:

*

“Tûti-i mu’cize-gûyem ne desem lâf değil

Çerh ile söyleşemem âyinesi sâf değil

Ehl-i dildir deyemem sînesi sâf olmayana

Ehl-i dil birbirini bilmemek insâf değil

Yine endîşe bilür kadr-i dür-i güfârım

Rûzgâr ise denî dehr ise sarrâf değil

Girdi miftâh-i der-i genc-i maânî elime

Âleme bezl-i güher eylesem itlâf değil

Levh-i mahfûz-i sühanğir dil-i pâk-i Nefî

Tab’-ı yâran gibi dükkânçe-i sahhâf değil”

ETİKETLER: , , , ,
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.