Son hatırladığım, o merdivenlerdi… Sadece gurur yapıp, çıkamadığım yedi basamaklı ! Ne gülen yüzünü, ne ağlayan gözlerini, ne rüzgarda dalgalanan saçlarını gördüğüm ! Madem eskimiş bir şehirim… Sordum kendime..! Dilaver dedim ! Tüm bu caddelerin kaldırımları çamurlaşmışken, Sen de canlı kalp kalmış mıdır..? Kurban olduğum bu gece iyi ki var...
Sokak kalabalıktı O caddenin ortasında Ay’a bakıyordu ay da o’na Gece de kaçamak buluşmalar Dertli mi çok dertli Kalbinde derin çizikler Belli içnde kanayan yara Meçhul hikaye okuyorum Ne siz sorun ne ben söyleyeyim Ay’ ın kırmızısı sol yanağında İçime dokunan tek damla Tozlu kaldırım taşına akan Doyamıyorum ne ay...
“Kutsal kitaplarda çokça adı geçen ‘şeytan’ gerçek dünyada size ahlak dersi veren bir yobazdan başka bir şey değildir,” diyor ve ekliyor: “kim namus ve ahlak şövalyeliği yapıyorsa bilin ki en namussuzu odur.” 19.yy’da kaleme alınan bilhassa yaşadığı döneme tanıklık eden ünlü düşünür Friedrich Nietzsche’nin yukarıda bahsettiğim kesitindeki perspektifi geleceğe taşıyan...
her köşesinde senin izlerin varmışher dalı senin hayalinle büyümüşve her çiçek senin ışığınla açmış Seninmiş o bahçeben yalnızca bir misafirmişim Misafirliğini bilmeyenkokularına sığınanrenklerinde kendini kaybedenama ait olmayan bir yolcuydum Mor salkımlar senin gülüşünle konuşuyormuşbenim fısıltılarımı duymuyormuş meğergidişinle kuruyan bahçeşimdi yalnızca benim omuzlarımda bir yükama o bahçeher zaman seninmiş Gidişinle anladım...
Tanrı gibiyim;Yalnız, kimsesiz, tek.Yarattıkları ve yaptıkları yüzünden, acı çeken bir tanrıyım. Kasvetli acıların altında yatan, melankolik ıstırap damlalarınıduyamayacak kadar acizim. Ellerimin altından kayıp giden hayatları,Yakalayamayacak kadar hüsn-ü kuruntulu, İnsanları sevemeyecek kadar hassasım. Büyülü gözlerinden ışıldayan o parlak ışığı göremeyecek kadar kör, Kısık sesini işitemeyecek kadar sağırım. Elini tutamayacak kadar titrek,Yanı...