Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
12°C
İstanbul
12°C
Hafif Yağmurlu
Salı Hafif Yağmurlu
12°C
Çarşamba Çok Bulutlu
14°C
Perşembe Hafif Yağmurlu
12°C
Cuma Çok Bulutlu
10°C

Her Şey Değişirken Biz Neyi Sabit Tutmalıyız?

Her Şey Değişirken Biz Neyi Sabit Tutmalıyız?
22 Aralık 2025 22:29
9
A+
A-

Ayşe Can

Bazen uyanıp, her şey bir şekilde değişmiş diyoruz. Belki de her şey aynı da biz farklı bakıyoruz. Diller dönüşür, ilişkiler dönüşür, değerler yeniden paketlenir ve sunulur. Ama insan, tüm bu akış içinde kendine şu soruyu sormalı: Ben neyim ve ne olarak kalmalıyım? Her şey değişirken, hangi değer elimizden kaymamalı?

Dünyanın dönüş hızı sabit ama zaman artık öyle değil. Sanki hep bir yerlere yetişmeye çalışıyoruz, zamana karşı yarış halindeyiz. Günler sanki saniyelere sıkışıyor. Belki de en başta zamanla olan ilişkimiz değişti. Ne var ki, zamanı hızlandırarak yaşamak bizi daha “yaşayan” yapmadı; tersine, içimizdeki insani derinliği törpüledi. Bu yüzden sorumuz kıymetli: Biz bu hız çağında neyi sabit tutmalıyız?

Michael Ende’nin Momo’su geliyor hatırıma. Sessizce dinlemeyi bilen küçük bir kız çocuğu, gri adamların insanların zamanlarını çaldığı bir dünyada tek başına direniyordu. Momo’nun en büyük gücü konuşmak değil, kalpten dinleyebilmesiydi. Bugünün dünyasında, bu yeti neredeyse kaybolmuş durumda. Sabit tutmamız gereken belki de budur: Gerçek anlamda dinleyebilmek.

Bugün artık birbirimizi duymuyoruz bile. Sohbetler yerini bildirimlere bıraktı. Dertleşmek bile ‘gönder’e basılan bir emojiye dönüştü. Oysa dinlemek, sadece kulakla değil; kalple yapılan bir eylemdi eskiden. İnsanı insan yapan en temel şeylerden bir tanesiydi…

Zamana Karşı (In Time) filminde insanlar, yaşamlarını saniyelerle satın alıyorlardı. Marketten süt alırken, kira öderken ya da işe giderken; her adım, yaşamlarından eksilen dakikalarla ölçülüyordu.  Film, zamanın yeni para birimi haline geldiği bir gelecek kurguluyordu. Zenginler sonsuza kadar yaşayabiliyorken, yoksullar her gün birkaç saat daha kazanmak için çırpınıyordu. Filmin alt metni netti: Eğer dikkat etmezsek, değerlerimiz, birileri için pazarlanabilir hale gelir.

Bugün biz de değerlerimizi, farkında olmadan takas ediyoruz. Anlam yerine görünürlüğü, derinlik yerine hızla tüketilen içerikleri, samimiyet yerine stratejiyi tercih ediyoruz. Oysa sabit tutmamız gereken şey, içsel pusulamız olmalı. Neyin doğru, neyin değerli, neyin insani olduğunu hatırlatan o iç ses.

Daha az konuşmak, daha az göstermek, daha az tüketmek. Bunlar çağımızda neredeyse radikal eylemler haline geldi. Ama bazen en büyük direniş, en küçük geri çekilişlerde saklıdır. Belki de biraz durmak, bağırmak yerine susmak, anlatmak yerine anlamak gerekiyor bize. Sabit tutmamız gereken belki de “Yavaşlamayı bir zaaf değil, bir direnç biçimi olarak görebilmek” olmalı. Çünkü yavaşlamak, bugünün dünyasında sadece bir tempo değil, bir tavırdır. Durmayı bilen insan, neyin peşinden gittiğini fark eder. Aceleyle koşanlar ise çoğu zaman neden koştuklarını unuturlar.

Her şeyin algoritmalarla yönetildiği, hislerin analitik olarak çözümlendiği bir çağdayız. Ama unutmayalım ki insan, algoritmalarla ölçülemeyecek kadar derin bir varlık. Elbette bu bir ilerleme. Ancak insanın robotlaşma riski taşıdığı bir ilerleme. Biz, değişimle birlikte şekil alırken, şeklimizi kaybetmemeliyiz. Nezaket, merhamet, adalet, sadelik gibi kavramları sabit tutmak zorundayız. Çünkü insanı insan yapan şey, yalnızca bilgi değil, o bilginin içindeki vicdandır.

Sonuç olarak, değişim kaçınılmazdır. Ama yönü belirsiz bir değişim, savrulmayı getirir. Sabit olan şeyler, yön bulmamıza yardım eder. Tıpkı fırtınada sığınabileceğimiz bir deniz feneri gibi.

Her şey değişebilir: teknoloji, iklim, dünya düzeni… Ama insan kalabilme gayreti, bu çağın en kıymetli sabiti olarak elimizden kaymamalı. Çünkü bence geriye dönüp baktığımızda ne kadar hızla koştuğumuzu değil, koşarken neyi elimizde tutabildiğimizi hatırlayacağız.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.