Duydular.
Tıkadılar kulaklarını.
Oysa çığlık,
avaz avazdı;
yeri göğü inleten
bir gök gürültüsüydü.
Hani sağır sultan bile duyardı…
Ama duymadılar,
duymasın diye başkaları.
Seslerini yükselttiler,
boğdular yüreklerinin sesini.
Bin bir bahane buldular,
Susturuldu insanlık.
Gördüler.
Kapadılar gözlerini.
Oysa ayan beyandı,
güneşin ilk saatleri gibi,
ayın dolunay hâli sanki.
Ama kapattılar gözlerini,
ışık girmesin diye.
Hayal âlemine daldılar,
türlü yalanlar anlattılar.
Görünmez oldu insanlık
Sıra gelmişti kalbe;
acıya, kedere,
tüm yaşananlara…
Herkes anlardı aslında;
ilk kalp hissederdi ya,
ezilir, yumuşar,
pamuk gibi olurdu.
Ama taş oldu kalpleri.
Hissetmediler.
Hissedilmez oldu insanlık
Geceleri vicdan onları çağırınca
“İşimiz olmaz” dediler.
Varsın bin yıl yaşasın
Onlara dokunmayan yılan.
Yıkılsındı haneler,
tütmez olsundu bacalar,
öksüz kalsındı bebeler.
Yalnız kaldı insanlık.
Bir anlık saltanat için,
Para güç toprak için
Boş kalsındı seven kucaklar
Heyhat, ne önemi var;
güç onların olsun yeter.
Ama güçsüz kaldı insanlık
Oysa akıllarıyla
Çok iyi anlıyorlardı
Tarihin karanlık girdapları
Ders almasını bilenler için
Ne güzel anlatıyordu
Ama yaptılar
Tekerrür ediyordu tarih
Ama bilemediler ki
göz yumulan her çığlık
Görülmeyen haksızlık
Hissedilmeyen acı
bir gün gökleri yırtar.
Saklanan her damlası
bir gün olur
Bendini aşar taşar
Susturulan her yürek
bir gün şaha kalkar
Duyulur, görülür, hissedilir olur.
Ve işte o zaman
İnandıkları tüm maddi değerler
kurtarmaz onları.
Ateşe verir kül eder
İşte o zaman
Küllerinden yeniden yeniden doğar,
kaybettiğimiz insanlık.
ŞEBNEM ARICI