Banksız bir parkta,
Çimenüstü uçuşmakta hasis,
Art niyetli sisler…
Heyula topladığım bohça, sırtımda,
İçimde çürümüş ot kokusu,
İçimde kavisli hisler.
Kutluyorum yitikliğimi, bir maşraba sancıyla.
Sana susuzluğuma yetişecek
Bir debbe gözyaşını bile
Saklıyor pus, acımasızca.
Nerden düştüm bilemesem de
Şu yankesici gecenin şûrâsına nafile;
Yine de sevmenin dürüstçesini,
Öğreniyorum günden güne.
Nasip ola,
İz düşürdüm sineme!
Tek bir rica sizden , ey kutlular!
Yamalı bir düzeltmen bulun bana,
Dilimdeki kekrek sözler için,
Çocukluğu fakirce ola,
Yokluk düşüre kitabeme!
***
Çekmecemden ,
Boş bir albüm aşırdım gelirken buraya;
Henüz negatifte
Ve banyosu yapılmamış rulo bir de;
Ne bileyim kadraj ihanette!
Ne bileyim rüyalar kaypak
Ve her saniye alengirli riya.
Deklanşör formalite.
***
Gecenin sahibine yeminle,
Bilgiç bir edam olmadı asla!
Bilmen gerek senden başka bir şey bilmediğimi.
Hem,
Tetikliyor bu zifirilik zaten kramplarımı,
Kalbim umursamaz olalı sarsıntıları.
Her sarsıntı bir nida!
“Böyle sevmek kimin kârı!”
***
Sızmak ne mümkün bir kenarından!
Karanlık öyle ketum , öyle deliksiz!
Artık,
Yanılgı yanılgı adanmış yüreğine rağmen
Anlıyorum yanlışlarını da sevdiğimi.
Bir iç dökümü benimki hepsi bu!
Darım dağınık bir izbeyim, keşifsiz
Serimden çözüme çözülmek: nar kırmızı,
Yazılıyor boğum boğum, varak varak
Arayışın hazinliği, siliksiz..
Her bir varak bir şerit göz kapağıma:
Ayrılık bir musibet,
Aşk bin nasihat hayata.
Susup da söz arıyorum suskunluğuma!
Yusuf Gökbakan