İki bin yirmi yılında okuyucu ile buluşturmayı başardığım, ‘’Anadolu’da Eğitim Güneşi’’ ve ‘’Bir Yolunu Bulmuştuk…’’ adlı kitaplarımı hazırlarken; Köy Enstitülerine öğretmen yetiştirmek üzere açılan Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü mezunlarının, her birinin Anadolu coğrafyasında görev başında iken bir telgraf ile yedek subay olarak askere çağrıldıkları, okuyan, yazan, sorgulayanların subay yerine ‘’Çavuş’’ olarak adeta farklı askeri birliklere dağıtıldığını okumuş ve ‘’MEHMETCİK MEMET’’ kitabında bunu daha kapsamlı bir şekilde anlatıldığını okumuştum. Nihayet aradan geçen dört yıldan sonra mağdurlardan biri de olan Mehmet Başaran’ın ‘’MEHMETCİK MEMET’’ kitabını okumayı başardım.
Bu olayların, İnönü’nün Cumhurbaşkanı, Hasan Ali Yücel’in yerine eğitim bakanı yapılan Reşat Şemsettin Sirer zamanına denk düşmesi bende olduğu gibi çoğu aydında, ‘’Nasıl olur yani!’’ der gibi bir şaşkınlıkla karşılanacağını düşünüyorum. İnönü’nün ‘’Denge’’ politikası yüzünden bu olaylara seyirci kalındığı bilinmektedir. Çok sıkıştırılınca, ‘’Beni, Atatürk mü zannettiniz?!’’ diyen ve işin içinden sıyrılmaya çalışan bir İnönü’nün varlığından pek çoğumuz haberdar değilizdir.
Yedek subay okuluna alınan okuyan, yazan, sorgulayanların Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü mezunlarının bazılarının ‘’sakıncalı’’ olduğu, keyfi uygulama ile çavuş, hatta er olarak sıkıntılarla bir nevi sürgün olarak askerliklerini tamamladıklarını anlatmaktadır. Hasan Ali Yücel’in, konuyu İnönü ile görüşmesinden de bir sonuç çıkmamıştır. Hasan Ali Yücel’in, ‘’ Bu çocukları biz yetiştirdik, bir suç varsa o suç bize aittir’’ söylemi bile Pembe Köşkün duymayan kulaklarına edilmiş bir laf olarak tarihteki yerini almıştır.
Konuya ilgi duyan okuyuculara öneririm…
Salih KOÇ
4 Aralık 2024 / Büyükçekmece-İst.