GRİ ŞEHRİN TURUNCU SOKAĞI
MEHMET TAYFUN ÖZTÜRK
193 SAYFA
Ben kızıl sana çok yakışıyor derken, saçlarının renginden bahsetmiştim. Sen kendini kan kırmızısına boyatmışsın. Benim biricik arkadaşımı, gülümü soldurmuşlar.
Leyla, ailesinin kendisine sunduğu tüm imkanları (daha çok dayatmaları) kabul etmeyerek mesleğini yapmak üzere Ankara’ya gelir. İdealleri olan genç bir öğretmendir O, Çalıkuşu misali. Bir Cumhuriyet Bayramı töreninde karşılaştığı Ahmet ile ilerleyen günlerde tekrar yolunun kesişmesi ise gelecek güzel zamanların müjdesidir adeta. Azimli, kendi ayakları üzerinde duran bir öğretmen; vatanına, mesleğine aşık bir subay ve pırıl pırıl bu iki gencin arasında filizlenen tertemiz bir aşk.
Saygı, sevgi ve anlayış çerçevesinde kurdukları yuvaları gerçek anlamda örnek teşkil eder çevreleri için. Çocukları da mutluluklarına mutluluk katar Leyla ve Ahmet’in.
Onların cephesinde bu güzellikler yaşanırken ülkede ne yazık ki karanlık günler hüküm sürmektedir. 80 darbesi, Asala’nın gerçekleştirdiği kanlı eylemler, Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde başlayan terör kabusu.
Sevgili Gül ‘ün yazarından imzalı olarak yolladığı bir hediyeydi bu değerli eser. Canım çok çok teşekkür ederim, yüreğin var olsun. Ülkemizin yakın geçmişini de gözler önüne seren, oldukça akıcı bir dille kaleme alınmış bu kitabı çok çok sevdim. Son günlerde okuduğum en duygulu kitaplardan diyebilirim. Satırlar akıp giderken, sonlara doğru gözyaşlarıma dur diyemedim. Hikayenin Ankara’da geçiyor olması ayrıca çok özeldi benim gibi Ankara aşığı biri için. Leyla ve Ahmet’le dolaştım bende Tunalı Hilmi caddesinde, Kızılay’da, Kuğulu Park’ta. Akün’de tiyatro izlerken yan koltuktaydım adeta. Ulus’ta ilk Meclis’in o özel atmosferini soludum gururla. Bunların yanında bahsi geçen şarkıları dinledim okurken, Esin Engin’den/ Dinle Sevgili, Müzeyyen Senar’dan/ Fikrimin İnce Gülü, Cemil Cankat’dan / Gitti Canımın Cananı türküsü gibi. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur, Gorki’nin Ana, Adalat Ağaoğlu’nun Bir Düğün Gecesi kitaplarına selam verdim satır aralarında. Yazarın ikinci kitabıymış bu değerli hikaye. Kesinlikle tanışmalısınız Leyla ve Ahmet’le. Tavsiyemdir, okuyun, okutun.
Sanki ben bu dünyaya seni sevmek için gelmişim.
Demek ki mutlu olunca insana az uyku bile yetiyormuş ve mutlu uyanmak için mutlu uyumak gerekiyormuş.
Şehirleri sevdiren ya da nefret ettiren, içinde yaşayanlardır.
Dünyanın yeniden canlanması nasıl ilkbahar ile oluyorsa, benim de yeniden hayata gelmem bir bahar gününe denk geldi. Dördüncü cemre benim yüreğime düştü.
Bize vatanın, vatandaşın ne demek olduğunu öğrettiler. Vatanın sadece topraktan ibaret olmadığını, vatanı vatan yapanın, üzerinde yaşayan insanların refah ve selameti olduğunu anlattılar.
Zaman, avucumuza düşüp eriyen bir kar tanesi gibiydi ve biz o kar taneleri arasında tükettik ömrümüzü. Belki de hayatımız, bir kar tanesinin gökten kopup yere düşene kadar geçirdiği zaman kadardı. Aynı sıcaklığa ve hıza sahip olduğumuz kişilerle karşılaşıp bir yerlerde birikerek hayatımızı daha uzun ve güzel yaşayabilme imkanına sahip olabilir ya da bizi anlamayan insanlar arasında oradan oraya savrulup hiçbir iz bırakmadan ömrümüzü tüketebiliriz.
Zaten ömür dediğimiz, birilerine tutunmaya çalıştığımız anların toplamı değil mi?
LÜTFEN KİTAP OKUYALIM!!!
Arzu ORTAÖREN