Her insan
kalbini,ruhunu
kıskıvrak sarmalayan
bir tutkuya ipotekli…
Yutamadığı,yutkunamadığı,
yol bilmez,yokuş inmez,
bilinmeyen,düşünülmeyen
sindirilmeyen,söndürülmeyen
dünya koğuşunun gaflet direğinde
sallanmaya niyetli…
Büyüsüne,
rengine,
ahengine,
kokusuna bu yanış…
Aslında
yaralanmaya,yakalanmaya,
bilhassa
uğurlanmaya,hırpalanmaya
öyle hazır ki
ve öylesine istekli ki…
“Bir yaprak düşmüş yüreğinin
levhasından
tek satır yazılmamış…”
“İrkilmiş,
titremiş,
ayaklarının ucuna düşen vazgeçişten
ceza rüzgara kalmış.”
Soyunmuş çırılçıplak
utansın diye gökkuşağı,
yalvarsın diye bulutlar…
Biletini önceden kesen yolcu misali
doldurmuş ne varsa heybesine…
Her durakta
önce
aşkını harcamış
sonra,
bütün dokusunu
silmiş rengarenk bahçelerin…
İçine kapanmış toprak.
Örtmüş dağınık yatağını,
nadasa çekilmiş…
“Yasak aşk misali;
Eylül’e değmiş…”
Oysa;
“Eylül;
vuslatı mahşere kalmış hidayet.”
“Eylül;
ağaçların yaprağından vazgeçtiği bir ihanet.”
“Eylül;
sevgilinin bitimsiz öfkesi.”
Her safhasından sabıkalı…
Aşk davalı…
Aşık davalı…
Yaprak davalı…
Resim davalı…
Ressam davalı…
Hüzün şaşkın…
Hazan şaşkın…
Romantik kuşlar bile göçebe…
Sığdırmaz bu mevsimi kimse içine…
Kim varsa bu evrende
Elini açtığın gökyüzü bile
güneşinde oynatır körebe…
“Ne sonu geldi bu mahkumiyetin
Ne affa uğradı bu müebbetin…
Sen,
takvimdeki sahipsiz yetim
Sevgilide cezalı suretin…”
Oysa;
öldürmen gerekirdi güzel olan ne varsa…
Kıymet için…
Gaflet için…
Öldürmen gerekiyordu…
Yine,yeniden doğum için bu sancı…
“Sen,ölüp dirilmedinmi….”
Dokuz ayda
canından can çıkaran,
evlada can verirken …
Kovma sonbaharı!
Kovma
“Tohumlar karanlıkta büyür.”
Belgin Şimşek