Yeşilçam’ın Son Jönü Tiyatro Sanatçısı ve Oyuncu Yalçın DÜMER ile Söyleşi
Betül FIRAT: Öncelikle hoş geldiniz diyor ve söyleşimizin başlangıcında bir iki cümleyle sizi tanımak istiyoruz. Yalçın Dümer Kimdir?
Yalçın DÜMER: Merhaba. Ben Yalçın Dümer. İstanbul doğumluyum. 1983 senesinde şehir tiyatrosunun açtığı sınavı kazanarak Dârülbedâyi yani İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrolarında tiyatroya başladım. Sonra da eğitim için konservatuara girdim, Yıldız Kenter’in öğrencisiyim. Tabi ki bu arada Müjdat Gezen bir sürü değerli hocam, Suat Öztuna ve unuttuklarım da vardır ama hepsinden özür dilerim, bir sürü isim var ama. Haldun Dormen, Ahmet Leventoğlu, Cüneyt Türel gibi isimlerle çalıştım. Zaten Haldun Hocayla ‘Lüküs Hayat’ ve ‘Kuşlar’ müzikalinde hem çalıştım hem oynadım ve asistanlığını dahası yönetmen yardımcılığını yapmıştım. Bu şekilde şehir tiyatrosunda sanat hayatım başlamış oldu. 1 sene sonra Ertem Eğilmez keşfetti beni. Efsane Yönetmen Başar Sabuncu ile beraber. 3. Oyunumda başrol teklifi aldım ‘Hayavata’ diye tiyatroda, orada gördüler beni. Kolay değil 3. senenizde başrol oynamak tiyatroda. Bir anda ‘Asılacak Kadın’ Müjde Ar, Başar Sabuncu yönetiminde Rahmetli İsmet Ayla, ‘Asılacak Kadın’ı gerçek hayat hikayesi olanı çektik. Baya başarılı oldu. Hatta Atilla Dorsay o zamanların en büyük sinema eleştirmeni çok güzel kelimelerle ifade etti oyunculuğumu ve Tarık Akan da Allah gani gani rahmet eylesin çok iyi bir abimdi “Nihayet benden sonra birini buldular” diye Cumhuriyet Gazetesinde demeci vardı. Bu şekilde başlandı, bugüne kadar gelindi. 60 küsür başrol işim var, bunların 40’ı sinema filmidir; gerisi dizidir. Bu arada ‘Efsane Televole’ program sunuculuğunu yaptığım sunuculuk günlerim oldu. İşte müzik, eğlence ile başladım. İlk ‘Çalar Saat’ ben sundum, Sevgili Ebru Cündübeyoğlu ile. Yine Ebru Cündübeyoğlu ile ‘Sabah Şekerleri’ programını sundum. Arkasından ‘Televole’ sonra işte özel sunuculuklar ve tiyatro sinema derken Televole’nin, en reyting aldığı zamanların, her hafta zirvede bitirdiği senelerde İlker Yasin Genel Yayın Yönetmenimiz beni bir (Bilbao) deplasmana gönderdi. Orada Fanatik Gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Necil Ülgen bana yazar mısın dedi. Benim de hayalimdi. Fanatik Gazetesine, Bilbao’dan döner dönmez adımımı attım ve 17 sene dile kolay; orda çalıştım ve hatta yazar olarak çalıştım. Son 8 senesinde ‘İnternet Müdürü’ olarak görev aldım. Bu youTube çok modayken ilk youTube ‘Medya Kafe’ diye ben program yapıyordum. O zamanlar youTube bu kadar rövanşta değildi ama il programları yapanlardan biriydim. Bu arada o programla yazarlıktan, sinemadan ve tiyatrodan almadığım ödülleri oradan aldım. Çok sevildim zaten sporu çok seviyordum, Galatasaray’da çocukluktan gençliğe kadar 5 sene basket oynadım. Futbolcularla aram çok iyiydi. Yöneticilerle aram çok iyiydi. Zaten Galatasaray Genel Kurul Üyesiyim. İlk transferleri hep ben veriyordum. Neden veriyordum? Çünkü beni gazeteci olarak görmüyordu atıyorum Özhan abi, Özhan Canaydın; beni sanatçı olarak görüyorlardı. Ben de bunu açıkça kullanıyordum. Transfer haberlerini bana veriyorlardı. Birçok futbolcunun transfer haberlerini Türkiye’ye ilk ben verdim. Hatta Lincoln baya olay olmuştu ve baya bir pirim almıştım ödüllendirilmiştim Aydın Doğan ve Necil Ülgen tarafından. Çok güzel bir 17 senem geçti. Yani yazarlık mı deseniz tiyatro mu deseniz sinema mı deseniz, gerçekten hiçbirini ayıramam. Yazarlığı da en az öz mesleğim kadar çok seviyorum, sevmeye de devam edeceğim.
Betül FIRAT: Sanata nasıl başladığınızdan ve ne kadar zamandır yazdığınızdan bahseder misiniz biraz?
Yalçın DÜMER: Hayat hikayemi anlatırken zaten değinmiş oldum. 1982’den beri oyuncuyum ve 17 senedir yazarlık yaptım.
Betül FIRAT: Sanatınızla ilgili alanında ilk eseriniz nedir ve nasıl bir önemi vardır sizin için?
Yalçın DÜMER: Sinemadaki ilk projem ‘Asılacak Kadın’, tiyatroda ilk oynadığım oyun ‘Figaro’nun Düğünü’ Cem davran ile ikimiz arkadaydık; 3 tane repliğimiz vardı: “Yaşa, yaşa, yaşa!”. İnanın var ya başrol oynasanız daha çok zorlanırsınız. Bizde bir kural vardır, devlet tiyatrolarında da bu kural vardır; Bayrak tutmayan oyuncu olamaz ya da çocuk oyunu oynamayan oyuncu olamaz, derler ve haklılar. Ben hem bayrak tuttum. Cem de benim en yakın arkadaşlarımdandır, Volkan Severcan hepimiz. Figaro’nun Düğününden sonra ilk başvurum çocuk oyununda oldu, Pamuk Prenses ve 7 Cücelerde prensi oynadım. Sonra da Hayavata da oynadım ama onda da Rahmetli Ahmet Us sakatlandı; son 20 gün kala beni provaya aldılar. Başrolünde baya iyi bir performans gösterdim ki beni hemen transfer ettiler sinemaya. İkisini bir arada götürmek çok zordu. 12 sene şehir tiyatrosunda kaldıktan sonra tamamen sinemaya kanalize oldum. Sinemayla devam ettim. Sonra bir küstüm, işte yazarlık yaptım. Sonra geçen sene ‘Kızgın Topraklar’ diye bir dizide başladım. Fakat 2 bölüm sonra şu anda ara verildi. Ama yakın zamanda, belki bu röportaj yayınlandığında Sevgili Aydan Şener ile ‘Bir Nefes Organizasyonu’ iş birliği ile ‘Ne Olacak Şimdi?’ diye tiyatro oyunumuz başlıyor. Sahneye koyan da benim, yani yöneten de benim o da çok büyük bir keyif; oyunculardan biri de benim. Bakalım çok güzel çalışıyoruz. Ben Bodrumda yaşıyorum, sürekli İstanbul’a gidip geliyorum. Hayatım yollarda geçiyor. Zaten İstanbul’da başlayacağız, tüm Türkiye’ye bu oyunu göstereceğiz. Çok güzel Fransız bir komedi bir vodvil, çok hoş bir oyun. Çok eğlenecek izleyenler, sulu bir komedi değil. Çok kaliteli bir oyun.
Betül FIRAT: Ailenizde sizden başka sanatın herhangi bir alanıyla ilgilenen var mı?
Yalçın DÜMER: Tabi ki… Ustam var. Rahmetli Babacığım. Çok önemli bir tiyatro adamıydı. Sinemada da bütün doktor, polis, hâkim Ekrem Dümer’i Yeşilçam’a âşık olan insanlar dün gibi hatırlarlar. Tabi ondan çok şey öğrendim ama tiyatroyu ilk kazandığım zamanlar başladığımda O jürideydi. Tabi sıkı yönetim dönemi o zamanlar. Sınava girdiğimde Jüriliği terk etti ve oy kullanmadı benim için. Ondan sonra benle 1 sene konuşmadı ta ki başarılı olana kadar. Hakikaten bana dışarıdan destek olmuştur, Hayavata’yı seyredene kadar hatta arkadan seyretmiş; gözyaşlarını tutamadı. Aynı gün Asılacak kadının galası tarihi Emek sinemasında vardı. Öyle bir keyif ki Aynı akşam hem tiyatronun prömiyeri vardı hem de sinemanın galası aynı güne denk geldi. O Kırmızı, kadife perdeyi çektim ve kendimle baş başa kaldım sinemada. Keyifli bir anım da oldu tabi hiç unutamam o anı. Ailem de tabi tiyatroda büyük roller oynayan ve tiyatroda çok vakit geçirdiği için sinemada ufak rollerde oynayan ama insanların zihnine kalıcı bir şekilde kazınan Ekrem Dümer’in oğluyum.
Betül FIRAT: Sanat hayatınızda hiç unutmam dediğiniz ilginç bir anınız var mıdır?
Yalçın DÜMER: Anı sormuşsunuz en büyük anılarımdan biri odur. Tiyatro prömiyeri ve sinema galasının aynı gün olmasıdır. Tabi acı anılar da var. Allah kimsenin başına vermesin, annemi saat öğlen 12:00 de kaybettim ellerimde ve saat 15:00 de ‘Lüküs Hayat’ oynadım komedi. Saat 20:30 da suare oynadım komedi aynı gün. Babamı kaybettiğimde yine elimde kaybettim, sabahleyin sete gitmek zorunda kaldım. Bizim zamanımızda biraz zordu şimdi öteleniyor, erteleniyor. Doğrusu bu zaten ertelenmesi ama biz oynamak zorundaydık. Aynı şeyi babam da yaşamış. Babası vefat ettiğinde yani dedim, o da sahneye çıkmak zorunda kalmış.
Betül FIRAT: Bir sanatınızı icra ederken en çok neye dikkat etmeli?
Yalçın DÜMER: En çok disipline dikkat edilmesi lazım. Şimdi görüyorum, kimseyi de suçlamıyorum ama biraz alkol alışkanlıkları var. Kimsenin alışkanlığına karışamam ama insan tiyatro öncesi oyun öncesi içki içmemeli. Asla böyle bir şey yapmayın ne sette ne oyunda. Buna dikkat etmeliler. Bizim işimizin özü sevmekte. İşlerini sevmeliler. Sevmek, çalışacaksın, gözlem yapacaksın. Hiç unutmuyorum Müjdat Gezen Hocam- vapura biniyorsunuz konservatuara gelirken, ben Avrupa yakası çocuğuyum; Kadıköy’e geçiyorum her gün vapurla- orada boyacıyı, çaycıyı, gazete okuyan adamı inceleyin çünkü bunların hepsini sizler oynayacaksınız, derdi. Çok güzel bir lafı vardır: başbakan olmak istedim olamadım, eczacı olmak istedim olamadım, avukat olmak istedim olamadım, profesör olmak istedim olamadım, doktor olmak istedim olamadım ama tiyatrocu oldum hepsini oldum, derdi. Gerçekten biz de bütün meslek sahiplerini olduk. İnsanı yaratıyoruz aslında karakteri yaratıyoruz daha doğrusu Stanislavski’nin dediği gibi.
Betül FIRAT: Biraz da Sanat hayatınızdaki başarılardan söz edecek olursak kazanımlarınız nelerdir?
Yalçın DÜMER: Kazanımlarım şunlar: Bir sürü filmim var. Onlar ölümsüzleştiriyor beni. Ben nasıl babam 2000 yılında öldü, 25 senedir onu izliyorum her gün; karşıma çıkıyor televizyonda benimden sonra da benimkiler izlenecektir. Bu da benim lafım değil Osman Seden’in lafıdır ünlü yönetmen, kameranın karşısına geçtiğimde artık ölümsüzleştin demişti bana. Gerçekten ölümsüzleşiyorsunuz. Paradan puldan öte, parayı götüremiyorsunuz öbür tarafa öldükten sonra; filmleriniz bütün insanlara miras olarak kalıyor. Sizi hatırlıyorlar. En büyük başarım bu. Tabii ki ödüllerim var ama onları söylemeye gerek yok.
Betül FIRAT: Sizi etkileyen şair, yazar veya sanatçılar kimlerdir?
Yalçın DÜMER: Çok sevdiğim Şair Orhan Veli’dir. Konservatuarda onun üzerine tez yapmıştım. Nazım Hikmet’tir. Sinemada hem arkadaşım hem abim en yakınım Rahmetli Kemal Sunal’dır. Çok ünlü yönetmenleri kaybettik çok değerli Şerif Gören ve Zeki Ökten’dir. Tarık Akan’dır işte ve ben onlar sayesinde bir üniversite daha bitirdim. Aralarına bir tek beni alırlardı, yani. Yani bu saydıklarımın hiçbiri yaşamıyor ama ben onlarla uzun uzun seneler geçirdim. Bu arada Kadir abiyle de çok teşriki mesaim oldu, buradan çok geçmiş olsun diyorum Sevgili Kadir İnanır’a. Ama ben idol olarak hep Tarık Akan’ı yani hedef aldım. Yani o benim rol modelimdi. Hocalarımı tabi ki hep onları takip ettim ama tabi ki Tarık Akan diyorum, başka da bir şey demiyorum. Sanat olarak diyorum tabi, arkadaşlık, dostluk ve can dostu olan Kemal Sunal’dı. Kemal Sunal’ı ölmeden önce gören son insan benim. Hasta Galatasaraylıydı, kimse bilmezdi bunu; bu senede şampiyon oluruz, dedi; ama ben çok korkuyorum, dedi. Ya Kemal abi korkma dedim, Rumeli Hisarında çay bahçesinde sarıldık vedalaştık. Pazar günleri inmezdi O, normalde hafta içi ineriz oraya. Oradan da Sinemaseverler Derneğine geçer, oradan da herkes evine giderdi. Ama ben hep Kemal abiyleydim hep yanındaydım. Allah gani gani rahmet eylesin. Tabi ki etkileyenlerden biri Kemal Sunal’dır. Çok sanatçılar var, Müşfik Abi, abi diyorum çünkü onun hocalığı abi kardeş gibidir Müşfik Kenter’in. O tabi çok beni etkilemiştir.
Betül FIRAT: İyi bir sanatçı olmanın formülü var mıdır? Sanatçı olmak isteyenlere önerileriniz nelerdir?
Yalçın DÜMER: İyi bir sanatçı olmanın formülü tabi ki vardır. Yani insan anasının karnından sanatçı doğmaz. Çalışacaksınız! Dediğim gibi gözlem yapacaksınız. Bol bol kitap okuyacaksınız. Film izlerken filmi sinemacı gibi izleyeceksiniz. Tiyatro izlerken tiyatrocu gibi izleyeceksiniz. Çok oyun izleyeceksiniz. Özellikle gençlere söylüyorum, çok oyuna gitsinler. Biliyorum tiyatroya gitmek zorlaştı. Hayatta geçinmek zorlaştı, sinemaya gitmek bile zorlaştı. Ama biz şanslıydık, bizim neslimizde sinema ve tiyatroya gitmek çok daha kolaydı. Sanatçı olmak isteyenler gerçekten – ben kendime bile sanatçı demiyorum – yani oyuncu diyelim. Çünkü sanatçı olmak çok zor. Benim için Müşfik Kenter sanatçı. Suna Pekuysal sanatçı. Zihni Göktay sanatçı. Biz oyuncuyuz, belki ben de sanatçıyımdır ama ben kendimi o mertebede görmüyorum. Sanatçı olmak çok kolay değil ama bir bakıyorsunuz elinizi sallıyorsunuz sanatçıya çarpıyor. O kadar çok dizilerde görünen var ki. Tamam oynasınlar ama affedersiniz ama oyuncudan çok oduncu var. Bunu her zaman söylüyorum ilk defa size söylemiyorum. Çok başarılı bizi ekrana bağlayan arkadaşlarımız da var. Gerçi onların hakkını yemiyorum ama ötekilerin bolluğu felaket.
Betül FIRAT: Gençlerimizi sanatına kazandırmak için neler yapılabilir?
Yalçın DÜMER: Bu gençlerin kendilerine bağlı bir şey. Bol bol eserler sergilenmeli ama tabi sahne kiraları, film veya dizi yapmak o kadar zorlaştı ki yani yeni gelen gençler için biraz şanssız bir dönemde gelmiş oldular bu bakımdan. Ama tabi ki her şey onlar için yapılabilir.
Betül FIRAT: Sizi yakından takip ediyoruz ama okurlarımız için şu andaki projeleriniz ve eserleriniz le ilgili bilgi verebilir misiniz?
Yalçın DÜMER: Tiyatro oyunum var. Dizi projeleri geliyor. Biliyorsunuz Yeşilçam’ın en son jönü benim. Bu ismi ben takmadım. Hürriyet Gazetesi manşette verdi. Gerçekten en son jönü benim. Yeşilçam’ın o minibüslerin Beyoğlu’ndan kalktığı dönemdeki en son başrol oynayan jön, yani genç bendim. Bununla da gurur duyuyorum.
Betül FIRAT: Sizin tiyatronuzu görmek isteyen, takip etmek isteyen dostlarımız nerelerden ulaşabilirler?
Yalçın DÜMER: Bir sürü bilet satış platformu var ve hepsinde oyunumuz satışa sunuldu biletleri. Bir de bende sosyal medyamdan bir sürü takip geliyor ve mesaj geliyor DM deniliyor ya. Orada davetiye isteniyor. Özel tiyatroda davetiye çok zor arkadaşlar. Bunu sizin aracılığını ile söyleyeyim. Bunu Instagram’daki sayfama da yazıyorum. Ama yani ödenekli tiyatroda olsak hakkımız oluyor. Tabi ki çok kırmaz yapımcı bizi verir. Onu da çok düşünmek zorundayız. Çok çok büyük fedakarlıklar yapıyor.
Betül FIRAT: Şu ana kadar sohbetimizi okuyan ve bizlere eşlik eden dostlara son olarak ne söylemek istersiniz?
Yalçın DÜMER: Ne olmak isteyeceğinizi kafanıza koyun. Ben sinemacı, tiyatrocu oldum ama mutlaka cebinize bir meslek daha koyun. Eğer tiyatro ve sinema yapmak istiyorsanız garanti olsun diye başka bir mesleğiniz daha olmalı. Çünkü bizim mesleğin garantisi yok. Yani dizilerde 3 bölüm oynanıyor sonra küt 2 sene boşta kalabiliyorsunuz. O zorlukları hepimiz yaşadık. Ama ben ne yaptım? Spora olan sevgimden dolayı ve kabiliyetim varmış ki Allah’a şükür yazarlık yaptım. Baş yazar oldum Fanatik gibi Türkiye’nin en iyi spor gazetelerinden birinde, Doğan Gurubundaydı o zaman. Yani 2. Mesleği ceplerine koymak şartıyla artık Tiyatro ve sinemaya baş koyabilirler. Onları çok seviyorum. Oyunumuza gelirlerse çok sevinirim. Biz çok güzel bir ekibiz. Gülmek isteyen, kahkaha atmak isteyen bizim oyuna gelsin. Dediğim gibi sulu, saçma sapan bir oyun değil. Durum komedisi. Küfürlü repliklerle işimiz yok, yani ucuz komedilerle, küfürlerle seyirciye hitap etmeyeceğiz.
Dediğim gibi Türkiye’nin her yerine, Trakya’sından Güneydoğusuna; Sinop’undan Antalya’sına, Ankara’sına başkentimize, İzmir’ine kadar turne programımız yavaş yavaş belli oluyor.
Sizleri çok seviyorum. Tiyatrocu deyimi ile bitirelim: Her ne kadar sürçü lisan ettiysek af ola…