B.F. Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
Merhaba, ben Pınar UZUN. Kendimi öyle hissetmesem de 28 yaşımdayım. Yazmayı ve okumayı tutku edinmiş, bulduğu her sessizlikte hayallerinde kaybolan sıradan biriyim.
B.F. Yazmaya nasıl başladığınızdan ve ne kadar zamandır yazdığınızdan bahseder misiniz biraz?
Tam olarak ne zaman başladım, nasıl başladım bu sorunun cevabını ben de pek bilmiyorum. Okula başladım ve harfleri öğrenip hecelemeye başladığım an istediğim ilk şey bir hikâye kitabıydı ve o günden sonra bulduğum her şeyi okumaya başladım. Bir süre sonra günlük tutmaya başladım derken çokça hayal kuran ve bu hayallerde olmayan diyarlarda gezen bir çocuk olarak kendimi bu hayallerimi kâğıda dökerken buldum. Bunu katıldığım kompozisyon yarışmaları, hikâye yarışmaları izledi. Sanırım kalemimin tam olarak olgunlaşması lise dönemlerimde oldu çünkü o zamana kadar birçok yarışmaya katılmış ve sonuç alamamıştım ama ilk defa lise dönemlerimde katıldığım yarışlarda dereceye girmeye başladım. Sonrasında izlediğim yolda beni buraya sizlere ulaştırdı.
B.F. Yayınladığınız kitap sayısı ve konuları nelerdir?
Şu an için fantastik tür olan, Kehanet serisi adı altında yayımlanmış iki kitabım var; Lotus ‘un İzinde ve Kayıp Lotus Çiçeği.
Konusunu kısaca anlatırsam; her şey acımasız bir Kral için söylenmiş bir kehanetle başlıyor. Onu öldürebilecek tek bir kişi vardır ve bu kişi henüz doğmamış bir kız çocuğudur. Seçilmiş olduğuna inanılan ve zorluklardan uzak, güven içinde büyümüş Kutana’nın bir anda hayatının değişmesiyle yaşadığı acılara nasıl göğüs gerdiğini, zorluklarla nasıl baş ettiğini ve nasıl güçlü bir kadına dönüştüğüne tanıklık ediyoruz.
B.F. Yazarken karşılaştığınız zorluklar oldu mu? Yazmak ve yayınlamak; sizin için hangisi daha zordu?
Yazarken bazen hikâyenin belli bir noktada durduğunu hissediyorsunuz ve nasıl devam ettireceğinizi bilmiyorsunuz. Konusunu, nasıl ilerlemesi gerektiğini biliyorsunuz ama bunlar bir türlü sözcüklere dökülmüyor. O dönemler benim için zorlayıcı oldu ama bir şekilde aşmayı başardım.
Yayınlamak yazmaktan daha zor. Çünkü bu aşamada devreye giren ve bizimle alakalı olmayan çok fazla faktör var. Bu konuda çok derine inmek istemiyorum zira üzerine konuşulacak çok fazla konu var. Birçok yazar arkadaşımın da bu konulardan dertli olduğuna eminim.
B.F. Yazılarınızda sizi besleyen kaynaklar nelerdir, ilham kaynağınız nelerdir; biraz bahseder misiniz?
Tek kelimeyle anlatmam gerekirse ‘Hüzün’ diyebilirim. Mutlu olduğumda yazmakta çok zorlanıyorum bu yüzden yazmak istediğimde kulaklığımı kulağıma takar ve o hüznü hissettirecek bir şarkı açarım. Sonrasında sözcükler kendiliğinden gelir.
B.F. Kitap okur musunuz? Bulunduğumuz dönemde yayınlanan kitaplarla ilgili düşünceleriniz nelerdir?
Kitap fazlasıyla okurum. Tam bir kitap kurduyum. Günümüzde yayınlanmış muhteşem kitaplar var ama ne yazık ki hak ettikleri değeri görmüyorlar. Keşke tüm kitaplar aynı olanaklarla değerlendirilebilse ama bu da mümkün değil maalesef.
B.F. Yazmanın sizin için ne ifade ettiğini öğrenebilir miyiz?
Bedenimiz için hava, su nasıl vazgeçilmezse yazmakta ruhum için öyle vazgeçilmez. Yazmadığım zamanlar kendimi boş bir çuval gibi hissediyorum.
B.F. İyi yazmak için bir formül var mıdır size göre?
Gerçekten bir formül var mı bilmiyorum ama varsa bunun formülünü bulan yazarlardan biri değilim. Bütün kitapları severek okurum ama içlerinde öyle yazarlar var ki kalemlerine hayranlığımı dile getirmem mümkün değil ve eğer varsa bu formülü onların bulduğuna eminim.
B.F. Yazmak isteyenlere önerileriniz nelerdir?
Yazmak istiyorlarsa tereddüt etmeden sadece yazsınlar. Yazarken parmaklarını kalplerinin yönlendirmesine izin versinler. Çünkü kalpten gelen sözcükler okuyanın kalbine mutlaka ulaşır.
B.F. Buradan okurlarımıza mesajınız nedir, ne söylemek istersiniz?
Okuyun, yazın, çizin, oynayın… Ne olduğu önemli değil ama mutlaka spor/sanat alanında bir şeyler yapın. Bu yorucu hayat koşuşturması içinde ruhunuz için güzel bir dinlenme tesisi bulun ve mola vermeyi unutmayın. Kendinizi çok sevin.