İnsana en çok huzur veren şey nedir diye sorsalar alınan cevapların içerisinde mutlaka ‘toprak’ geçecektir. Özellikle kentleşmenin hız kazandığı, verimli ovaların, eşsiz tabiat görüntüsünün betonla yer değiştirdiği günümüzde toprak kavramının insan üzerindeki duygusal etkisi enikonu artmıştır.
Şehirlerimizde nefes alacak alanlar kalmadı neredeyse. İrili ufaklı apartmanlar hemen her yeri işgal etmiş durumda. Artık boş arsalara, geniş arazilere kaç daire, kaç dükkân sığar, bunun hesabını yapıyoruz. Bulduğu küçücük alanlarda envaı çeşit sebzeler yetiştiren, çocuklarının, torunlarının doğum günlerinde ağaç diken büyüklerimiz tarihin tozlu sayfalarına karışmış gibi.
Oysa toprak Âşık Veysel’in de söylediği üzere ‘insanın sadık yâri ’dir. İhtiyaç duyduğumuz sebzeleri, meyveleri veren odur. Üzerine giydiği bitki kıyafetiyle gönlümüzü hoş eden de odur. Pek çok canlıya ev sahipliği yapan; endüstriden kozmetiğe, mobilyadan ilaca, kırtasiyeden barınmaya geniş bir yelpazede insana inanılmaz imkânlar sunan ağaçları, bitki örtüsünü bağrında barındıran yine topraktan başkası değildir.
Ünlü Alman yazar Geothe’ye atfedilen meşhur bir söz vardır: “İnsanlar önce para kazanmak için sağlıklarını, sonra da sağlıklarını korumak için paralarını harcarlar.”. Toprakla ilgili de böyle bir çelişki içindeyiz. Önce gözümüzün gördüğü her yeri hızla betonlaştırıyor daha sonra betondan kaçıp toprağa sığınıyoruz. Şehirde küçük bir arsamız varsa hemen müteahhitlerle görüşmeler yapıp en cazip teklife evet diyoruz. Peşi sıra şehirden, şehirdeki betondan uzak bir tarla, bir hobi bahçesi bulma telaşı bekliyor bizi. Bunu daha kârlı sayıyoruz.
İçimizde yeşeren huzur, bankada biriken paradan daha kıymetlidir kanaatimce. Sabahleyin uyanıp evinizin sadece size ait olan bahçesine indiğinizi, bahçenizi süsleyen ağaçları, mis kokulu çiçekleri seyre daldığınızı hayal edin. Kendi ellerinizle yetiştirdiğiniz sebzeleri toplayıp kahvaltı sofranıza koymak, yine mevsimi gelen meyvelerden eşinize dostunuza ikram etmek başlı başına huzur kaynağı değil mi? Toprağın yağmur sonrası kokusuyla mest olmak, çeşit çeşit ağaçlarınızın gelişip serpilmelerine tanıklık etmek, ortama alışamayan kimi bitkilerle toprağı barıştırmaya çalışmak kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlamaz mı? İnsana iyi gelen, betonun soğukluğu değildir. İnsana iyi gelen, toprağın sıcaklığıdır. Toprağın sunduklarının rengârenk oluşudur insana iyi gelen.
İlerleyen yaşımızda, günün birinde evimizin penceresinden bizi çepeçevre saran beton blokları izlemek de bizim elimizde, toprağın insana sunduğu güzellikleri hayranlıkla seyretmek de. Bugünlerde, bankada biriken paranın hazzıyla topraksız yaşamak cazip gelebilir. Ama daha çok dinginliğe ihtiyaç duyacağımız o yaşlarda bu seçimin yanlış olduğunun üzülerek farkına varacağız.
Kızıldereli Şef Seatle’nin bir zamanlar söylediği gibi; son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde paranın yenilemeyen bir şey olduğunu anlayanlardan olmayalım. Topraktan ve ona yakışan hiçbir şeyden vazgeçmeyelim. Bize en çok bu tavır yakışır.
Osman ARŞIN