Müslüman ülkedeki kadınların kötü yazısını farklı bir boyuttan ele alan harika bir eser. Roman, her zaman karışık olan ve siyasal – sosyal yapısı bir türlü düzen tutmayan Afganistan da savaşın ortasında iki göz odalı, kasvetli bir evde geçer. Savaş nedeniyle halk daha güvenli yerlere kaçmaya çalışsa da romanın baş kahramanı kadın, maalesef yaralı bir eş ve iki kız çocuğuyla bir yere gidemez, tüm eş, dost ve akrabalar da onları kaderleriyle yapayalnız bırakarak uzaklaşır. Eşi ensesinden kurşun yediği için bitkisel hayata girmiş ve seruma bağlı durumdadır. Kadın tüm gün, Molla’nın kendisine hergün Allah’ın doksan dokuz isminden birini gün boyu tesbihle çekerse kocasının iyileşeceğini söylemesi üzerine eşinin döşeğinin yanında, başucunda, dua ederek zaman geçirirken, bir taraftan da erkeğinin kendi üzerine yıllardır uyguladığı baskısının kalkmış ve hatta kendi bedeninin bile farkına varmadan zavallı konumda olması üzerine özğürlüğünün ayırdına varır. Hareketsiz ve sadece bir hırıltıdan ibaret olan kocasına onun hakkındaki düşüncelerini, arzularını, ailesini, korkularını, öfkesini, sırlarını korkusuzca, özgürce anlatır. Sonuç mu, kendiniz okuyunuz isterim.
Kitapta anlatılan aslında geri kalmış, çoğunlukla Müslüman ülkelerde başka bir ifade ile erkek iktidarının ağır bastığı kadının adının olmadığı, bağnaz toplumlarda kimliğini bulmaya çalışan, özgürlük mücadelesi veren ve bu konuda direnen, var olmak için çabalayan ama kadın olduğu için tekmelenen, eşya gibi satılan ya da değiş tokuş yapılan, hayatı yaşanmadan biten kadınların sesi ve bedenidir. Okumakta inanın çok zorlandım, yutkundum, nefessiz kaldım. Binlerce kez, ülkemde kadının adını koyan ATATÜRK ‘e dualar ettim. Hediye ederek yazarın kalemiyle tanışmama vesile olan kitapsever dostum Sayın Mustafa Yıldırım’ a teşekkür ederim
Gülten TÜRKEL