Yetmişli yılların başıydı. Dokuz, on yaşlarındaydım. Henüz ilkokul üçüncü sınıfa devam ediyordum. Çocuk olduğuma bakmayın, tarlaya girdim mi canavar gibi tütün kırardım. Yani büyüklerim öyle söylerdi. “Şuna bak, elleri bile görünmüyor maşallah.” diye beni gaza getirirlerdi.
O yıl büyük ablamız yeni evlenmişti. Onların tarlasında tütün kırıyorduk. Herkes mutluydu. Gelecekten umutluyduk. Çalışırken bir taraftan da müzik dinleyip hoşça vakit geçirmek istiyorduk. Ablam bir koşu gidip yakınlarda oturan en küçük dayımın pikabını ödünç alıp gelmişti. Beraberinde elli kadar da 45’lik plak vardı. Köyümüzde henüz elektrik yoktu. Çiçeği burnunda eniştemiz, köyün bakkalından bir düzine büyük radyo pili almıştı.
Ben canavar gibi tütün kırıyordum kırmasına ama o gün başka bir iş yapacaktım. Ellerimi tütün sakızına bulaştırmadan pikabın başına oturacak, her üç dakikada bir plağı değiştirerek bizimkilere kesintisiz müzik ziyafeti çekecektim. Yani, yeni işim plak değiştiriciliydi. Şükran Ay’dan Bir Fincan Kahve Olsam, Tülay Özer’den İkimiz Bir Fidanız, Yüksel Özkasap’dan Beyaz Atlı Şimdi Geçti Buradan, Özay gönlümden Ninenin Mektubu, Ali Ercan, Mersinli İsmail… derken liste uzayıp gidiyordu. Bir süre sonra listeyi ezberleyen dinleyiciler “İkimiz Bir Fidanız, bir daha çalsana.” diye istekte bulunmaya başlamışlardı.
Arada bir plak takılır aynı cümle sürekli tekrar eder dururdu. Bu tekrarlar bazen de çok komik olur iğneyi atlatmadan önce birkaç kez dinler, hep beraber gülerdik. O gün iki büklüm tütün karığına eğilip tütün kırmaktan yırtmış, plak değiştiriciliyi yapmıştım. Bazen çalıştığımız otellerin diskolarında DJ’lik (Disk Jokey) yapan gençler bize hava atmaya kalkarlardı. Ulan kefere. Biz o mesleği yetmişli yıllarda tütün tarlasında yapmışız. Sen kime hava atıyorsun?
İleriye bakınca Kaplumbağa misali fazla yol gidemediğimizi, yerimizde sayıp durduğumuzu düşünüyoruz. Ama geriye bakınca meğer nerden nerelere gelmişiz. Gülüşünüz hiç solmasın. Sevgilerimle…
Necati KÜÇÜK
( Az Efe )